Ne zaman dinlesem ağlarım.. yok! yok hayır olmadı. Aman Allah'ım ne kadar basitleştirdi bu cümle, o yoğun o anlatılamayacak kadar güçlü olduğunu düşündüğüm duygularımı..
İfademde mi çarpıklık başladı, yoksa duygularımda mı yetersizlik var?
Halbuki yazsam sayfalar dolar diye düşünmüştüm bir yandan ağlarken!! Ne kadar basit ve ne kadar kolay ve nasıl sıradan geldi bana şimdi bu ifade.. “ne zaman dinlesem ağlarım” .. yok olmadı!. Çünki ben ne zaman çalsam da ağlarım La cumparsitayı!..
Yaşamımdaki tüm pişmanlıkların dile gelişidir sanki.. tango ritmi ile hem okşayan hem döven!.. Bu nedenle her iki bloğuma da fon müziği yaptım bu aralar gidip gelip çaldığım! Her çaldığımda, zor kapattığım o dört odanın kapılarını açan!!
Dört odası var
harman yerine dönmüş
yüreğimin.
Gece oldu mu,
çocukluğum sarkıyor
pencerelerinden
düştü düşecek!..
demişim bir şiirimde..
O odaların hangisini açsam sanki dün çıkmışım gibi içinden.. hatta az önce o odadaymışım gibi.. bu yüzden sarkıyor pencerelerden o çocuk.. Bu yüzden sarkıyor, yüreğimin pişmanlıklarında kaybolan o çocuk!..
Çocuklar düğünü sever.. hele kırda yapılanı .. hele de yalınayak olursa damatla gelin!
Kendi düğünümde de, az önce “evet” dediğim kişi ile dört el piyanoda bu dinlediğiniz(eğer tıkladıysanız videoya) tangoyu çalışımızı düşündükçe .. Üzerimde, Samsun’da o yıllarda ilk defa görülen kısa gelinliğimle.. gelinliğime nispet, uzun saçlarımla yarışan metrelerce tülden duvağımla, yarım asra yakın uzaklardaki bir 22 haziran'ın ıslak nemli havasıyla!! Nasıl hak vermem o pencereden sarkana!.. nasıl kızarım çeneme kadar akışından haberdar olamadığım kağıdıma damlayanlara??
Çocuklar düğünü sever.. hele kırda yapılanı .. hele de yalınayak olursa damatla gelin!
Kendi düğünümde de, az önce “evet” dediğim kişi ile dört el piyanoda bu dinlediğiniz(eğer tıkladıysanız videoya) tangoyu çalışımızı düşündükçe .. Üzerimde, Samsun’da o yıllarda ilk defa görülen kısa gelinliğimle.. gelinliğime nispet, uzun saçlarımla yarışan metrelerce tülden duvağımla, yarım asra yakın uzaklardaki bir 22 haziran'ın ıslak nemli havasıyla!! Nasıl hak vermem o pencereden sarkana!.. nasıl kızarım çeneme kadar akışından haberdar olamadığım kağıdıma damlayanlara??
İşte bir el dokunuyor omuzumuza.. annem, “sıra bende, hadi bakalım siz dansa” diyor… Ve biz... o rum kilisesinden bozma evin arka bahçesinde… kır gibi yeşilliklerin ve papatyaların ayak bileklerimize sarıldığı o bahçede, çardağın altındaki betona taşınan piyanoda, annemim çaldığı La'cumparsita eşliğinde uçarak.. ritim aksatmadan, figürler ekleyip, yalınayak dans ediyoruz..
Tango bu! Ritminin gücü ile, pişmanlıkları
tokat gibi insanın yüzüne çarpan.. Nasıl ağlamaz insan?
Çok acı
hem de çok zor
herkesi sen sanmak..
Tango bu! Ritminin gücü ile, pişmanlıkları
tokat gibi insanın yüzüne çarpan.. Nasıl ağlamaz insan?
Çok acı
hem de çok zor
herkesi sen sanmak..
Ve parçalanan bir yürekte
senden bir parça aramak...
Oralarda bir yerdesin biliyorum
bulmam an meselesi seni..
Kalbim
senden bir parça aramak...
Oralarda bir yerdesin biliyorum
bulmam an meselesi seni..
Kalbim
adını tempo tuttuğunda
anlıyorum ki,
geri almayı unutmuşsun kendini...
demişim benliğimden çıkıp kendimi seyrettiğim bir gün!.. Sizlerde de olur mu bu? yani kendinizi kendiniz değilmişsiniz gibi seyreder misiniz? Bazen hayran olurum kendime .. ve kendimi affederim pişmanlıklarımı def edip.. ama çoğu zaman kendime tahammül gücümü aşar, Hülâgû Han’ı düşünürüm.. “Beni candan usandırdı/cefadan yar usanmaz mı?" diye sorar sanki Nedim!.. ben, beni bu duruma sokan kâfirleri hatırlarken..
Sonra bir gün .. canımı yırtıp kanatan o pişmanlıklarımı çiçeğe dönüştürüp, “Can mısın canan mısın kâfir” diyemediğim için, "sen, aklımdaki çocuk, yüreğimdeki dev" dediğime, seslenivermişim 'gitme' diye..
Ne olur gitme çocuk..
Bak,
gün be gün sönmekte
adına ömür denen
umudun ucundaki mum.
Ne olur gitme..
Bilmez misin ki sen,
tüm yollarımdan gelen
tek yolcusun..
anlıyorum ki,
geri almayı unutmuşsun kendini...
demişim benliğimden çıkıp kendimi seyrettiğim bir gün!.. Sizlerde de olur mu bu? yani kendinizi kendiniz değilmişsiniz gibi seyreder misiniz? Bazen hayran olurum kendime .. ve kendimi affederim pişmanlıklarımı def edip.. ama çoğu zaman kendime tahammül gücümü aşar, Hülâgû Han’ı düşünürüm.. “Beni candan usandırdı/cefadan yar usanmaz mı?" diye sorar sanki Nedim!.. ben, beni bu duruma sokan kâfirleri hatırlarken..
Sonra bir gün .. canımı yırtıp kanatan o pişmanlıklarımı çiçeğe dönüştürüp, “Can mısın canan mısın kâfir” diyemediğim için, "sen, aklımdaki çocuk, yüreğimdeki dev" dediğime, seslenivermişim 'gitme' diye..
Ne olur gitme çocuk..
Bak,
gün be gün sönmekte
adına ömür denen
umudun ucundaki mum.
Ne olur gitme..
Bilmez misin ki sen,
tüm yollarımdan gelen
tek yolcusun..
Hiç durmadan aklıma üşüşen cümleleri hizaya sokmaya sıraya dizmeye çalışıyorum.. şiire benzemeleri için değil, şiir gibi akılda kalıcı olsunlar diye.. Hasret ile Vuslatı anlatmak istiyor kalemime üşüşen duygular.. bir kavga başlıyor tüm kılcal damarlarımda.. Benim, sadece kalemin yazdığı yanlışlara değil, yazamadığı doğrulara da tahammülüm yok!
Yazdıklarımda , ister nesir ister şiir olsun belki beynimi yarar gibi dikkatim bu yüzden.. Biliyorum ki hasret, o hasreti çekileni sevindirir.. vuslat ise o hasreti çekeni.. İstiyorum ki, şiire dönüşmese de şiir gibi güzel olsun bu duygular.. kavuşma ümidi olan ya da kavuşmasız ayrılıkları dile getiren şiirlerin yazılması için şairin acı çekmesi mi şart?.
Vuslat,
şairin ölümü değildir..
Hasret,
hasreti çekileni,
Vuslat,
hasreti çekeni sevindirir..
şairin ölümü değildir..
Hasret,
hasreti çekileni,
Vuslat,
hasreti çekeni sevindirir..
Güncelliğini hiç yitirmeyen duygulara, duygu yüklü her yüreğin, demir atacağı bir limandır şiir.
Sancı çekiyorum yazamadığımda… kıvranıyorum. Doluya koysam almayacak biliyorum. Boşa koysam… zaten hepsi boşta! Karar vermek!… “yapmamaya” karar verdiğinde, adına karar verememek denen!. Ya da yapmaya karar verdiğinde, yapmamak için verdiğin kararı bozduğundan, adına kararsız denen!.. Hadi burayı bir daha okuyun ne olur.. ve hâlâ anlatamadığımı anlatabilmek için çektiğim sancıları anladığınızı söyleyin bana..
Hiç pişman olmadığını söylediğin kararların için üzülmezken, kararsız kaldıkların için yıllarca gözyaşı dökmen… “keşke” lerin birbirleri ile yarış ederek.. seni ezerek.. beynine hücum edişi! Aslında, verdiğine hiç üzülmediğini zannettiğin o kararlar içindir.. Sor yüreğine .. bak sor istersen.. kimse ile paylaşmana gerek yok.. hani unutamadığın.. aklının duvarından hiç silinmeyen o gölgeler için hiç pişman olmadığını söylediğin ya da düşündüğün, kararlarına bir bak.. ve dürüstçe fısıltı halinde konuş içindeki zavallıyla veya zalimle.. yüreğinin sancılarını dindir.. Pişmanım de! Yaptığın ya da yapmadığın için! Sebep her ne olursa olsun “iyi ki yaptım” de! ver/eme/diğin kararlar için. Bir kere olsun dürüst ol. Kendine!
Sancılar esir alınca beyni, adına pişmanlık denen solucan, iğrenç kıvrımlarıyla başlar bir uzayıp bir kısalarak yürekten beyne yürümeye.. Ben o solucanı tanırım.. pis bir şeydir.. kusası gelir insanın.. "ben mi"? diye başlayan soruları kendine sordurmaya başladığında.. “ben mi yaptım” .. "ben mi yazdım”.. “ ben mi gittim”.. ”ben mi o iğrenç kaftana büründüm?” diye..
Herkesin farklı, ya daha yoğun, ya daha masum parantez içleri vardır eminim.. ama vardır! Ve adına "pişmanlık" denen o iğrenç solucan, herkes için aynı şekilde bir kısalıp bir uzayarak sürünür yürekten beyne.. temposu... ve süresi herkeste aynıdır!..
Keşke, kimi bir ukde gibi aklımda kalan ve şu an şuradaki satırlarda doğaçlama sizlerle buluşan şiirlerim gibi gün ışığı görebilse o solucanlar..
Okuduğumu beğenmediğim, hatta hatalı bulup sildiğim nice şiirlerime üzülüp pişman olduğum bir gün yazdığım, beni rahatlatan ama neşterden daha keskin olan pişmanlıkları unutturamayan şiirimle.. bu, geçmişin görüntülerinde daldan dala atlayıp yorulduğum bugün, "hayâller gerçek olsaydı.." dediğim bu şiirimle bitireyim en iyisi pişmanlık çiçeklerimi yüreğimin kapısına bırakıp!..
Sancı çekiyorum yazamadığımda… kıvranıyorum. Doluya koysam almayacak biliyorum. Boşa koysam… zaten hepsi boşta! Karar vermek!… “yapmamaya” karar verdiğinde, adına karar verememek denen!. Ya da yapmaya karar verdiğinde, yapmamak için verdiğin kararı bozduğundan, adına kararsız denen!.. Hadi burayı bir daha okuyun ne olur.. ve hâlâ anlatamadığımı anlatabilmek için çektiğim sancıları anladığınızı söyleyin bana..
Hiç pişman olmadığını söylediğin kararların için üzülmezken, kararsız kaldıkların için yıllarca gözyaşı dökmen… “keşke” lerin birbirleri ile yarış ederek.. seni ezerek.. beynine hücum edişi! Aslında, verdiğine hiç üzülmediğini zannettiğin o kararlar içindir.. Sor yüreğine .. bak sor istersen.. kimse ile paylaşmana gerek yok.. hani unutamadığın.. aklının duvarından hiç silinmeyen o gölgeler için hiç pişman olmadığını söylediğin ya da düşündüğün, kararlarına bir bak.. ve dürüstçe fısıltı halinde konuş içindeki zavallıyla veya zalimle.. yüreğinin sancılarını dindir.. Pişmanım de! Yaptığın ya da yapmadığın için! Sebep her ne olursa olsun “iyi ki yaptım” de! ver/eme/diğin kararlar için. Bir kere olsun dürüst ol. Kendine!
Sancılar esir alınca beyni, adına pişmanlık denen solucan, iğrenç kıvrımlarıyla başlar bir uzayıp bir kısalarak yürekten beyne yürümeye.. Ben o solucanı tanırım.. pis bir şeydir.. kusası gelir insanın.. "ben mi"? diye başlayan soruları kendine sordurmaya başladığında.. “ben mi yaptım” .. "ben mi yazdım”.. “ ben mi gittim”.. ”ben mi o iğrenç kaftana büründüm?” diye..
Herkesin farklı, ya daha yoğun, ya daha masum parantez içleri vardır eminim.. ama vardır! Ve adına "pişmanlık" denen o iğrenç solucan, herkes için aynı şekilde bir kısalıp bir uzayarak sürünür yürekten beyne.. temposu... ve süresi herkeste aynıdır!..
Keşke, kimi bir ukde gibi aklımda kalan ve şu an şuradaki satırlarda doğaçlama sizlerle buluşan şiirlerim gibi gün ışığı görebilse o solucanlar..
Okuduğumu beğenmediğim, hatta hatalı bulup sildiğim nice şiirlerime üzülüp pişman olduğum bir gün yazdığım, beni rahatlatan ama neşterden daha keskin olan pişmanlıkları unutturamayan şiirimle.. bu, geçmişin görüntülerinde daldan dala atlayıp yorulduğum bugün, "hayâller gerçek olsaydı.." dediğim bu şiirimle bitireyim en iyisi pişmanlık çiçeklerimi yüreğimin kapısına bırakıp!..
Ben şairim!
İstersem,
diz üstü çökertip seni
Af diletirim!.
Ben şairim,
istersem,
uçarak gelecek kadar seni,
kendimi özletirim!..
Kalem de benim,
kâğıt da..
Bir başlarsam yazmaya,
ikinci satırda seni
kendime aşık ederim!
Ama,
varmıyor bu hayâli “gerçek”
İstersem,
diz üstü çökertip seni
Af diletirim!.
Ben şairim,
istersem,
uçarak gelecek kadar seni,
kendimi özletirim!..
Kalem de benim,
kâğıt da..
Bir başlarsam yazmaya,
ikinci satırda seni
kendime aşık ederim!
Ama,
varmıyor bu hayâli “gerçek”
demeye kalemim..
Senin sevdana tutsak olsa da yüreğim,
Senin sevdana tutsak olsa da yüreğim,
Ben
Gülsen’im!
24 yorum:
"Dört odası var
harman yerine dönmüş
yüreğimin.
Gece oldu mu,
çocukluğum sarkıyor
pencerelerinden
düştü düşecek!"
"Duygu yüklü yüreklerin, demir atacağı limandır şiir."
Çok güzel sözler.
Birbirinden güzel satırlarda dilimde yarışan evet bunu daha çok beğendim duygusunu hangi şiire yazacağıma karar vermeye çalışırken;
tekrar okumaya karar verdim, müzik harika ama yazıyı sindirip okumaya çalışırken müziği okuyup kelimeleri dinledim :)
Duygu yüklü yürekleri olan tüm dostların da, kendi pişmanlıklarını hatırladıklarına eminim sevgili Alizafer.. Sözlerin güzel bulunuşu bundan.
O seçim, yürekteki duyguların zaman zaman farklı yönlere akışıyla yer değiştirir sevgili Asortik Krep.. Çünki okuyan anlam yükler o satırlara kendi pişmanlıkları ile harmanlayıp..
Öyle içten öylesine kendiliğinden dökülmüş ki duygularınız yüreğinizden, hani " Hadi burayı bir daha okuyun ne olur.. ve hâlâ anlatamadığımı anlatabilmek için çektiğim sancıları anladığınızı söyleyin bana.." diyorsunuz ya; mümkün mü anlamamak böylesi şiirsel,duygusal bir anlatımı. Bir siz bilirsiniz elbette tam da ne anlatmak istediğinizi ama bu satırlar benim de kalbimin pencerelerini açtı... Bir çocuk sarktı birinden, ötekinden bir genç kız. Öyle etkilendim ki; gözlüğümü çıkarıp, ekrana yapışıp yeniden okudum :)
Ve aralara serpiştirdiğiniz şiirleriniz... Muhteşem...
Olmaz mı; adına pişmanlık denilen o kıvrım kıvrım solucanlar hepimizin beyninde/hayatında/ var tabii ki. Ama iyisi kötüsü ve pişmanlıklarıyla "tüm yaşadıklarımızın bizi büyütmek (!)için tam da böyle olması gerekiyordu" diye düşünmek rahatlatıyor sanki bir nebze...
Yüreğinize sağlık Canım Hocam
Sevgiler
Bir kalem üstadının kendisiyle, geçmişiyle, içindeki çocukla, tarihle, hatıralarıyla hesaplaşmasına dair bir resital dinledim az önce. Sadece müziğe kapılıp gitmedim, yani demem o ki sadece kulaklarım bayram etmedi, gözümün önünde incecik ve tüm zerafetiyle gencecik bir gelin beliriverdi, memleketimin o serin Haziran akşamında üşüdüm. Gözlerim de gördü sanki, kulaklarım da işitti ve ürperdim o limonata havasında, gözlerim yazılan her bir satırda, her bir dizede aşağıya doğru kaydıkça kalbime dokundu yazılanlar...
Ve içimizdeki çocuk; her defasında sanki yüzü çilli, kırmızı yanaklı, yaramazlık yaptıktan sonra muzip ifadesiyle bizlere gülümseyen o içimizde, pencerelerden sarkan çocuk... Aslında ne çok şey anlatıyor bize, bizden bir parça olmasına rağmen her defasında yeniden sorgulatıyor pişmanlıkları, yaramazlıkları...
Pişmanlık parantezine alınmış o kimsenin bilemediği yüreğimizin derinliklerinde bizimle savaş veren her yaşanmışlık da aslında bir öğreti. Pişmanlıklarımdan pişman olmamayı öğrettim kendime ve tüm o solucanları birer birer söktüm içimden.
Kimine göre bir veda kimine göre yeni bir merhaba, her bitiş ya da her başlangıç. Önemli olan son şiirinizdeki gibi eğrisiyle doğrusuyla bu benim diyebilmek... Bunu diyebilen, kendisini bir yandan hırpalayıp da bir yandan böylesine çok seven bir başka insan tanımadım hayatımda, kendimden başka. Ve işte şimdi siz sanki beni bana yeniden anlatıyor gibisiniz. Tüm solucanları söküp atıp, kendinize bunca dürüstlüğünüze, yaşadığınız her türlü acı ve tatlı duyguya selam olsun, ben sizin bu incelikli duygularınız önünde saygıyla eğiliyorum.
Ve Mamy'im bildiğim ancak ifade edemediğim sizin adınıza olan tüm duyguları da sevgiyle kucaklıyorum.
Zaten söylemek istediğim de buydu sevgili Çınar.. Yani "ne olur anladığınızı söyleyin" derken, beni anlayacaklarından emin olduklarım birbirlerine omuz verip hizaya giriyordu hayalimde..
O kapalı pencerelerin açıldığını görmek, bir anlamda yaşananlarla yüzleşip sohbet edebilme cesaretini bulanları tanımak istemiş olabilirim..
Çok doğru tespitler var satırlarının aralarına serpilmiş Nihanım.. Her yaşanmış pişmanlığın bir öğreti olduğunu yazman gibi.. Seni tanımasam ... inanırdım!! :)
Eğer bu mümkün olsaydı... Aşk olmazdı... müzik bestelenmezdi.. sanat icra edilmezdi.. şiir yazılmazdı.. bilim gelişmezdi.. Yani.. İnsanlık olmazdı o pişmanlıklardan ibret alınsaydı.. bu demektir ki bir daha hiç!!! yani... ot geldin saman gideceksin :))))
Boşver benim güzel orkidem.. yüreğinin dört odasını dolduran o pişmanlıklar insanı İNSAN yapan duyguların, hatalı zamanlarda, yanlış yerlere veya hatalı insanlara yönlendirilmesinden kaynaklanmakta..
Yorumunu okuduktan sonra çok düşündüm.. 'Hiç kimse beni böyle çözemez'.. diyemem ama hiç kimse bu kadar net ve cesurca ifade edemez bana beni! Belki içimdeki çocuğun ikizi olduğun için. :))
Kapinin onune biraktigin o guzelim ciceklere defalarca baktim,daldimmm,bekledim ve hayal ettim kapi acilip cikarsin diye...Pismanliklar cook, ifade edip onlari kulak arkasi etmek zor geliyor bana .Yasantinin bu evresinde cok seyi yadedecek vakit bol.Uzenleri de minnetle yad etmeyi yegliyorum.Onlarin birer ders verme amacli bana yasattigini varsayiyorum......Gulsen'im seninle beraber olmak,herkesle paylasamadigimiz duygu dunyamizi bolusmeyi cok istiyorum,bi gucunu topla ve beni haberdar et,mutlu olurum.cok optum seni....Sevim Yalcin
Haklısın .. çook haklısın Sevim.. benim güzel meslekdaşım sıra arkadaşım, sırdaşım! Yaşantımızın bu evresinde geçmişi yâd edebilecek bol vaktimiz var..
Mesele, bedensel ve cepsel(!) gücü toplayabilmekte!! :))
Bir öğretmenin kaleminden geçmişin yaşanmışlıkları. Şiirlerde kendini bulan ifadeler, özlemler, pişmanlıklar. Mükemmel bir yazı. Saygılar.
Teşekkür ederim sevgili Hüseyin hocam. Ben de senin özlem yüklü meslek anılarının takipçisi ve hayranıyım.
Yine yorum yapmakta aciz kaldığım an'la sevgili dostum... olağanüstü ve ötesi!
Mehmet Osman Çağlar
http://dr-jivago.blogspot.com
Bu acz'e inanmadığımı bilmeni isterim sevgili Mehmet..Çünki bu mümkün değil.. Ayrıca seni gün be gün daha iyi tanıdığımı düşünüyorum.. Seyahatte misin sen?? :))
Yüreğimin içindeki çocukluğumu mu düşüneyim, yoksa o Haziran gecesinde muhteşem dans eden zarif gelini mi?
şiirlerle tamamlanan yazınızı okurken o sinsi 'pişmanlıklar' yüreğimi sıkıverdi bir an.
Ama
bence son nokta en son şiirinizdi. Hani 'damardan' denir ya. İşte tam da öyle....
BU GÜZEL YORUMDAN SONRA, GÜZEL VE DERİN BİR UYKUNUN KOLLARINA BIRAKMAYA GİDİYORUM BEDENİMİ NAZLI'M.. RUHUM HENÜZ DÖNMEDİ GİTTİĞİ YERDEN!!.. :))
Duygu yüklü satırların, dizelerin arasında yüreğinizin senfonisini dinledim adeta. Şiirsel, akustik, ve aynı zamanda düşündüren sözcüklerin, cümlelerin içinde sizinle birlikte derinlerde kaybolurken buldum kendimi. İçrede neler yok ki!.
İncelikli ruhunuzun sayfanızdaki şiirli, müzikli ve edebi yansımaları çok güzeldi. Teşekkür ederim.
En derin sevgi ve saygılarımla Gülsen Hoca'm.
HEEP BÖYLE ANILMAK.. BÖYLE GÜZEL HATIRLANMAK İÇİN DE TADINDA BIRAKMAK İSTİYORUM ESİN'İM..
BEN DE TEŞEKKÜR EDERİM SAYFAMI ZENGİNLEŞTİRDİĞİN İÇİN..
Nasıl etkileyici, usta işi bir yazı bu Gülsen hocam? Satırlar arasında nefes nefese kaldım sanki. Ya da fırtınalı bir denizdeki teknede, yükselip alçalan dalgalar arasında gibi hissettim kendimi. Anılarınızın renkliliği, canlılığı baş döndürücü.
Akıl ve duyguların savaşı mı desem? Kendinizle yaptığınız hesaplaşma mı? Sonuç olarak artı ve eksileriyle yaşanmış bir hayatın özeti sanki. Nasıl yorumlayacağımı da bilemedim... Müzik bir yandan, şiirler bir yandan, gözümün önünde canlanan görüntüler bir yandan, çaresiz bıraktım kendimi satırların akıp gidişine.
Siz hep yazın olur mu?
Ne güzel bir yorum.. Ben de olsam aynı ifadeyi kullanabilirdim diye düşündüm, "nefes nefese kaldım sanki".. cümlesini okurken. O an, senin okuyuşunu görür gibi oldum sevgili Anjelika..
Evet akıl ve duyguların savaşıdır bu, ve insanı insan yapar!
Kağıda değmeye görsün kalem, yüreğin her odasından bir çığlık, bir isyan, ya da bir pişmanlık ses eder sıraya girmeden..
Kağıda değdiğinde kalem, bir roman dökülür insanın gözlerinden, her bir damlası şiir, her bir damlası müzik, ve her bir damlası yaşamla dans eder...
Ve kağıda değdiğinde kalem büyülenir insan kendiliğinden, bu büyüyü çözmek çok zor sevgili Gülsen hocam yine satırların arasında kaybettim yolumu, ne diyebilirim ki yazan kaleminize, o güzel yüreğinize sağlık, güzel şeyler düşünüp yazamadığım şu zor günlerde böylesi güzelliği paylaştığınız için teşekkür ederim..
Saygılar sevgiler..
Senin muhabbetinin yorum olarak ifade edilişi, beni çok farklı bir doyuma ulaştırıyor sevgili Tufan. Nasıl anlatsam... bayramlarda babasının sırtına pat pat vurup sevdiğini ifade ettiği kız çocuğunun mutluluğu gibi mi desem?.. Az ve öz konuşan hocasından aferin alan öğrencinin sevinci gibi mi desem???.. Kendi yerine nöbet tutan kankasına, bir dostun güvenmesi gibi mi desem???
işte öyle bir şey!!!
Eskisi olamaz hiç bir şey
Vicdanlar uyandı bir kez
Gençliğe emanetin nedeni
Anlaşılmadı mı korkusundan
Yeter ki sönmesin umudumuz
DİLERİM, KAPI ÖNÜNE BIRAKILAN PİŞMANLIKLAR İÇİNDE, SÖNMEMESİ İÇİN DUA ETTİĞİM O UMUTLARIMIZ OLMAZ SEVGİLİ UYGAR..
Yorum Gönder