
Oturduğu yerde geçen zaman fazla olmalıydı.. öylece dalmış, denizdeki oynaşan ışıklara bakıyordu.. Kucağında duran boş defter ve elinde oynadığı kalem ilişti gözüne.. Aklından geçenleri yazdığını farzedip, artık yazı da yazamaz olmuştu.. Ama bu gece ona mutlaka yazmalıydı!..
Kanepede yarı uzanmış vaziyette ve televizyona arkası dönük oturuyordu.. Zaten televizyon da açık değildi.. “Ben televizyondaki tüm programları seninle beraber izliyorum biliyor musun?..” diye başladı yazmaya.. Yine dışarıdaki muazzam manzaraya takıldı gözü..
Chopin çalıyordu!! Kulağı, o piyanonun uçuşan tuşlarında, gözleri, denizde yakamozlarla yarışan Sultan Ahmet'in minarelerinin denize vuran ışıklarında.. Aklı, .. artık onun nerede olduğunu hiç merak etmiyordu.. hatta aklı olup olmadığının bile eskisi kadar önemi yoktu artık!!.. Dolunay tüm haşmeti ile girmişti evine ve karanlığına ışık tutuyordu..
ve.. devam etti yazmaya… “hatta izlemiyoruz, dinlemiyoruz.. senin haberin yok. aklımıza ne geliyorsa onu yapıyoruz .. televizyon kendi kendine konuşup duruyor.. bazen el ele konuşuyoruz hiç sesimiz çıkmadan!. Bazen dilsiz kavgalarımız oluyor.. sonra sarılıp birbirimize gidip kestane kavuruyoruz.”
O anda bir patlama sesiyle yerinden sıçradı.. Görüntü muhteşemdi.. tüm gökyüzü havai fişeklerin en görünmeyen şekilleri ve renkleri ile dolmuştu.. peş peşe… sarı ve lacivert renkteki birbiri içine girmiş kalpler gittikçe büyüyerek gökyüzünü kaplıyor ve patlıyordu.. Muazzam bir kalabalığın hep bir ağızdan aynı anda coşkulu bağırtısı duyuluyordu.. Ardı arkası kesilmeyen bir kutlamaydı günlerdir süren.. Mabed dedikleri stadyum, evinin karşısındaydı.
...hatırlamıştı.. Yine böyle bir geceydi.. Ne olduğunu duyabilmek ve seyredebilmek için buz gibi havada 11. kattaki evin balkonuna çıkmışlardı.. "üşürsün" diye ceketini koymuştu omuzuna. Tütün kokusunu ciğerlerine çekince, ya yeniden başlarsa sigaraya diye.. hemen ceketini alıp sırtından, onun mantosunu getirmişti.. Omuzlarına koyup sarıldığında, bu defa tenindeki tütün kokusunu çekmişti içine .. bu sefer.. kendisini çekip alamamıştı içinden!.
... Bunları düşünürken, sırtındaki manto balkona düştü.. yerler yağmurdan göl olmuş ıslak manto umurunda değil.
... Bir koşu öbür balkona gidip fenerbahçenin galibiyet kutlamasını seyretmişlerdi .. havai fişekler… ortalık yine gündüz gibiydi…
"Hatırlıyor musun?" diye başladı yeniden yazmaya..
... Salona döndüklerinde baktılar dizi bitmiş… öbürü başlamış.. Zaten öbürünü, öbürlerini birlikte hiç seyretmediklerini hatırladı.. Ona, onu nasıl sevdiğini bir türlü anlatamadığını söyledi. O zaman, o anlatmaya başladı.. kendisini nasıl sevdiğini anlattı uzun uzun.. “nasıl anladın” diye sordu gözleri şaşkınlıktan kocaman kocaman.. “neyi?” dedi... “seni sevdiğimi nasıl bu kadar güzel anlatabildin” diye sordu. “Ben sana, benim seni ne kadar ve nasıl sevdiğimi anlatmıştım” diye cevap verdi..
... Başını omzuna dayayıp ağladı.. “karnım acıktı hadi ağlamanın sırası değil diye iki parmağının arasında burnunu sıkıştırınca, güle oynaya mutfağa gittiler.. Baktılar dolap bomboş!.. "şimdi gelirim" dedikten sonra çıkıp gitti.. Tam, "ya dönmezse" diye düşünürken, saniyesinde kapı çaldı.. bu kadar çabuk??! Gecenin bu vakti nereye gitmiş ve dönmüş olabilir? Kapıyı açtı.. Elinde bir kesekâğıdı var.. anladı kokusundan içinde ne olduğunu!.. Hiç yemediği .. bugüne kadar tadını hiç bilmediği.. kendisine nasıl pişirdiğini tarif ettiği!!.
... Geçip ocağın başına kırk yıllık aşçı gibi, kırk yıldır yaşar gibi bu evde, ona balık pişirdi… tadına doyamadı!!...
... “rüya olmalı bu” dedi.. kaybolup kaybolmayacağını kontrol etmek için de hafifçe parmak ucu ile omuzuna dokundu!..
“ evet .. rüya tabii.. yoksa sen gerçek mi zannettin?” diye cevapladı ! ve ... içleri gülen gözleriyle, gülerek, gittikçe uzaklaşıp.. minicik bir nokta kalıncaya kadar gülmeye devam etti..
**
Kanepeden kalktığında titriyordu.. ev buz gibiydi. eli ayağı buz kesmişti.. donmuş gibiydi.. açık kalan balkon kapısını gördü.. “ne zaman açtım nasıl açık bıraktım?” diye düşündü.. Uyku sersemiydi.. beyni henüz kusmamıştı kayıtlarını!..
Kucağında duran defterde tek bir satır yazılıydı.. “ben televizyonu hep seninle seyrederim biliyor musun?” .. okadar! ve balkonda yerde sırılsıklam olmuş mantosu duruyordu. İki eliyle şakaklarını tutup olanca kuvvetiyle bastırdı ve koşar gibi mutfağa yöneldi.. tertemiz tezgâha hayretle baktı .. buzdolabını açtı.. boş!
Yeminini bozmasının intikamını alıyordu sanki ondan rüyaları… Keşke o, ne zaman omuzuna alıp balkona çıktığını hatırlamadığı o ıslak mantonun içinde aşağılarda yerin dibinde olsaydım diye düşündü...
Neredeyse şafak sökecekti... ve hâlâ havai fişekler patlıyordu tepesinde!
Ve bitip bitip yeniden başlıyordu Chopin!..
bitenlere.. ve başlamayanlara inat!

6 yorum:
Ben bu anlatımı okumaya başladığım zaman, harfler, kelimeler, cümleler kayboluveriyor gözümün önünden. Birden kendimi olayın içinde buluveriyorum. Odanın bir köşesinde, görünmezlik pelerinine sarınmışım da sanki, bütün bu olan biteni sessizce izliyorum...
Sonra öylece, birdenbire, sonu gelmeden film bitiveriyor.
Ve içimde acı veren, derin bir hüzünle kalakalıyorum... :(
Yazının içinden beyazperdeye geçtim ve birden bire canlandı sahne gerçekmişçesine gözlerimin önünde!..
gizemli kadın, muhteşem bir gece, gökyüzü yıldız yıldız!..ve aşkın güzel resmi!. şahit: tütün kokan palto!
( hep kadının mı sadece adı yok!)bazen de!.. açılınca perde:!.isimsiz ıslammış bir palto yerde!..
ve tüm ambiyansı tek bir cümleyle öylesine güzel anlatmışsınız ki başlığınızda!.. "rüyalar kırpılınca...yıldız olmuyor!!" keşke rüyalar gerçek olabilse!..yıldız yıldıza kavuşabilse...ve aşk aşkolabilse!..
kaleminize ve yüreğinize aağlık Gülsen Hocam...okuduğum bu güzel
yazı bana bu yorumları yaptırdı umarım doğru okuyabilmişimdir..
sevgilerimle...
SEVGİLİ ANJELİKA VE ESMİR...
Pek yorum yapılacağını düşünmemiştim bu yazıma..
Yapılsa bile bazı yazıların yorumlarına cevap vermek o duygu ve anlam yoğunluğunu azaltıyor diye düşünürüm.. Bu da öyle düşündüğüm, öylesine bir yazıydı..
Ama sanki her ikiniz de,
sanki yine bana gelmiş.. koltuklara kurulmuş...
başbaşa konuşuyormuşsunuz gibi geldi birden..
Ve gerçekten öylesine ama dürüstçe, abartmadan, içine ne olmasını istediğimi kattığım, ne de olmamasını istediğimi çıkarttığım bu anlatılanları nasıl bu kadar güzel hale getirebildiniz?
Teşekkür ediyorum.. ve sizlere gerçek olacak rüyalar görmenizi diliyorum..
Uzun yolda araba kullanırken, bazan geride bıtaktığınız yerleşim yerlerini hatırlayamazsınız, ne zaman geçtim oraları sorusu kafanızda döner durur, ama cevaplayamazsınız, bunu çok yaşayan birisi olarak yazınızı okuyunca hayatımdaki boşluklarım geldi aklıma..
Bence herkesin yorumu kendince kafasında satır satır yazıldı, ama sayfaya düşen cümle? o meçhul işte!.
Saygılar sevgiler...
Bazen rüya mı gerçek mi ayırt edemediklerimiz, rüya olup da gerçek olmasını arzu ettiğimiz veya keşke rüya olarak kalsaydı dediklerimiz... Hepsinin toplamı var bu masalımsı yazınızda. Kimi satırlar çok tanıdıktı bana kimisi çok yabancı. Ama sanki oradaydım ben ve üçüncü bir göz ile izledim, hissettim herşeyi.
Bazı yazılara yorum yazmak ne kadar zor, daha doğrusu hissettiklerimi dile getirirsem eğer yazdıklarınızın yanında çok mu sönük kalacak ne? Bu sebeple üzerinde belki sayfalar dolusu yazılabilecekken "bırakalım böyle kalsın, herkes kendi iç dünyasında yorumlasın ve sadece hissederek okusun" demek geçiyor içimden.
Ben fazlasıyla hissettim kendi adıma.
Hatta belki, tüm kahvaltıları onunla yapıyordur, en güzel denize baktığında dibindedir de gizli gizli elini uzatıyordur yan tarafa ve tutuyordur elini belki de ya da ne bileyim bir bankta oturmuştur sonbahar yapraklarının uçuştuğu ve yanındadır orada da görünmese de, ısıtıyordur vesaire...
Mutfağa gittim, o balığı temizliyordu yazdıklarını okurken ben de salata yapıyordum, sonra ben pişirdim balıkları, dünyanın en lezzetli balığıydı........
.......
Ah cümleler, ah ki içime işleyen, sersemleten cümleler; size sadece "cümle" dediğim için kızmayın bana, içimden haberiniz var mı?
......
Ah Gülsen!
Anladın sen...
Yorum Gönder