28 Ocak 2016 Perşembe

Tescilli aptallık.. ah... AŞK !..

 
 Bugün yine ender günlerimden biri.. uzun bir süre kalkamadım piyanomun başından. Artık eskisi kadar sık gelmiyor müzik nöbetlerim.. Nedense bende çok ayrı bir yeri olan Nihavent semai  çaldım durdum takılmış kırık plâk gibi akşam ezanından sonra..
Sonra .. Yeni yılı kutlamak için, güzel, esprili duygusal bir yazı yazmak istedim.. Ve.. aman Allah'ım ! .. bir de baktım .. ve yeni yıla girdiğimizi hem de ilk ayın neredeyse bitmek üzere olduğunu gördüm..


Derin bir nefes aldım önce..  Sonra, arkama yaslandım ve  belki, bitenle başlayan arasında artık bir fark olmadığındandır bu unutkanlığım diye kendimi avuttum. Sonra da, yıllardır eskisi ile yenisini karıştırdığım diğer kutlanan yeni yılları(!) düşündüm kulaklarımda tekrarlanan, ve şu an dinlemekte olduğunuz fon müziği nihavent eşliğinde!.

Özlediğim yılları...


Nasıl yaşandığını bir daha hiç hatırlamak istemediğim yılları..

Beni yaşadığıma pişman eden kahır yüklü olan yılları..

Ve.. yakın bir geçmişte, unuttuğum mutluluğu hatırlar gibi olduğum anılarla dolu olan yılları..

Elim klavyenin tuşlarında, öylece tek bir harf yazamadan durdum.. bekledim..
Sonra hayale daldım.. saatlerce o hayallere davetsiz gelenleri seyrettim!..

Beni tetikleyecek ve yazmaya başlamam için  sebep olabilecek bir huzme yakalayamayacağımı anlayıp, tam bilgisayarı kapatırken, yakın bir geçmişte yeni yılları nasıl karşılamışım acaba diye düşündüm.. ve "Kayıtlar" a tıklayıp, 2007//08/09 ve 2010... ve daha sonraki  yılların kayıtlarına, yani "mazi" olan o günlere tedirgin yumuşak bir iniş yaptım!

Hem blogcudaki hem de bu blogdaki yeni yıl yazılarımı okudum.. Mesela, 2010 yılının son gecesi, yeni yıl için yazdığım, "2011 adet yıl"   başlıklı yazımda neler yazdığımı unutmuş gitmiştim ama birden bu sayfamın bir gün içinde tam 33 kez okunduğunu kayıtlarda görünce ve bu okuyan da aynı IP numaralı kişi olunca.... merak ettim!!! Zülfü yâre mi dokunmuşum acaba dedim.. ya da benim gibi eskinin kıymetini bilememenin pişmanlığını mı yaşayan var? Hatta bir an tereddüt ettim tekrar yayınlamayı düşündüğüm yazımı mı yoksa bu tekrar tekrar okunanı mı yayınlasam diye..

Sonra baktım,  burada yayınlamak istediğim yazımı da 28 Ocakta yayınlamışım!! gerçekten garip bir hissi kablel vuku bu diye düşünüp, kendi yazdıklarımın diyemem ama, yazdığım bu yazıya yapılan yorumların etkisinden de yine uzun bir süre kurtulamayınca.. ve konu da ASLA güncelliğini hiç kaybetmeyen bir tescilli aptallık olunca, yazdığım ve her okuyanın farklı yorumladığı, bir anlamda kendi duygularını ifşa etmeden müdafaa ettiği yorumların şaşırtıcı etkisi ile, okuduğum bu yazımı tekrar yayınlamaya karar verdim..
Diğerini merak eden olursa, nasıl olsa sayfamın en sonundaki arşiv kayıtlardan 2011 yılını bulur, 33 kere olmasa da bir kere okur diye düşündüm..

Uzattığımın farkındayım ama kısacası, bu yeni yılın ilk , ama ilk ayın/son yazısı, eski yıllara ait olsun ve hiç eskimeyen bir konu içersin istedim.. Hepimiz için!



ŞİMDİ.. Yaslanın arkanıza.. Her birinizi kucakladığımı ve

yeni yılınızı tehirli de olsa kutladığımı düşünün.. Sonra da yumun gözlerinizi..
hatırlamak istediğiniz veya unuttuğunuzu zannettiğiniz "dün" lerinize bir nihavent peşrev eşliğinde yumuşak bir iniş yapın!..

 

                                                                                28/0cak/2010
 
AŞK!
 
 İnsan genelde nelere alıştığını önceleri anlayamaz, daha doğrusu fark edemez .. O hoşuna giden, veya kendisine huzur, neşe, coşku, mutluluk veren her ne ise, onun ortaya çıkışını, kendisine ulaşmasını, heyecanlandırmasını ve etkilemesini son derece doğal ve rutin kabul eder.. Olması gerekiyor ki.. oluyor gibi algılar.. veya dokunursa bozulacağından korkup hiç dokunmadan kendi akışı içinde izlemeyi yeğler...

Aklının ucuna bile gelmez, bu akışın gittikçe ruhuna yöneldiği... Veee bir gün bu akış kesilince... yani, o her gün veya her an ruhunda duyduğu müzik susunca.... okuduğu satırların da son bulduğunu anlayınca... ya da artık ona özel hiç bir hatırlanış söz konusu olmayınca.. önce mide kaslarında başlayan gevşemenin bir süre sonra tüm beynine yayılacağını oradan sinir sisteminde ummadığı ölçüde tahribat yapacağını bir anlamda dengelerini sallayıp yer değiştirebileceğini bilemez.

Bunun adına ilk başlarda "ALIŞMAK" denir..
Sonraları, "AKILDA YER ETMEK" denir..
Daha sonraları "ETKİLENMEK" denir...
Gönülden çıkmamacasına yer ettiğini fark edene kadar (hayran olmak, saygı duymak, düşünmek, coşku yaşamak, yarenlik etmek..) vs. gibi tanımlarla etiketlendirilir..

Ve sonunda tüm bunların hepsinin, bir maya oluşturup, kabara kabara, kalıcı - ezici - tahrip edici - savurucu - sükûn verici - ölümüne mutluluk dağıtıcı -kök hücreleri onarıcı haliyle ortaya çıkardığı duygunun adının "AŞK " olduğu kafasına dank edince de panikler!..
ayrılık acısı ile ilgili görsel sonucu
Ve ilk olarak önce kendisine inkâr eder... yarattığı ilk fırsatta da kaçar.. ama yine, itirafı da kendisinedir..

Siz siz olun, hangi evresinde fark ederseniz edin bu değişimleri, kendinizi o kadarıyla mutlu edin. “alışkanlık” olarak mı, ya da “etkisi altında kalmak” olarak mı isimlendirdiniz.. tamam! oranın hazzını yaşayın derin derin..

Eğer bu evreleri yaşamamışsanız da üzülmeyin.. Siz şanslı bir insansınız demektir!

Şanslı bir duygusuz!..

Ben zaten bu güne kadar mutsuz ve aşık olan bir aptal görmedim!..

         

37 yorum:

MAVİ TUTKU dedi ki...

Harika bir anlatım ve çokk güzel bir yazı olmuş.
Aşkın o ilk halinde başa gelenlerin hemen hepsi bir nevi sarhoşluk ya hani, doyumsuz bir güzellikte ya hani, işte asıl olanı o sarhoşluk hali gitmeye başladığında gidenin akıl ve sevgi yoluyla son nefese taşınabilmesi taraftarıyım, yani en zoru başarmak marifet..ve bence bu yüzden de sonlar önemli olan.
Çok güzeldi gerçekten.
Duyarlılığınıza çok teşekkür ediyorum, Siyah Kelebeğe iletemediğiniz duyguları hemen kendilerine iletiyorum.

gülsen VAROL dedi ki...

Siz, sayfanızda da belirttiğim gibi alnı öpülesi bir İNSANsınız sevgili onuncu köyün adamı.. Ne mutlu döstluğunuzu kazananlara..
Yazımı harika buluşunuzu ise tebessümle okudum.. Zülfiyâre dokunulmuş gibi hissederk!! :)

Asortik Krep dedi ki...

İşte bu diyebildiğim bir yazı olmuş,nefisti :))

nalan dedi ki...

herşeye rağmen her anını tatmak güzeldi bir zamanlar
şu :)gülümseme işaretinin bir acı gülümseme olabilecek şekli var mı acaba?
şu anda beni en çabuk terkedeceğini bildiğim son sevgilim oğlak gelip ekranı kapadı bojuudu diyerek elimden çekeliyor.
gitmek zorundayım

tufan dedi ki...

Aklımın gittiği gözümün hiç bir şeyi görmediği anı seviyorum ben,hangi evresinde yaşanırsa yaşansın vücut kimyası değişiyorsa insanın bu mutluluğu değerlendirmek lazım bence.

Yaşaya yaşaya öğreniyoruz tüm aptallıklarımızı,bir elekten geçiriyoruz hayatı,dökülen dökülüyor kalan sağlar bizimdir.

Evet sevgili hocam "ah AŞK!.."Yine bam teline dokunmuşsunuz yaşamın her gönülün payına düştüğü kadar.

Saygılar sevgiler.

♥ .* ღ .*ѕιуαн кєℓєвєк ♥ . ღ .* ♥ dedi ki...

bloğuma yorum yazamamışsınız şimdi öğrendim ama Beni tanımasınız da yanımda olduğunuzu hissettim bundan dolayı çok mutlu oldum. Çok teşekkür ederim.

gülsen VAROL dedi ki...

Bir insana, "işte bu!" dedirten bir yazı, o kişinin ruhundan bazı parçalar koparmış demektir .. Benim için ise, bunu yazanın asortikkrep olması önemli..

gülsen VAROL dedi ki...

Kalan sağlar da ölü mü diri mi belli değil sevgili Tufan.. Ortada bir ceset olduğu gerçek sadece..
Onun da benen mi ruh mu olduğu belli değil.. Yanılıyor muyum?
Bazen, keşke elek daha sık dokunmuş olsaydı dediğin olmadı mı?

nihansum dedi ki...

Çok sihirli üç sözcük bir araya gelmiş ve üzerine sayfalar dolusu yazılabilecek yazıların, nice güzel şiirin, romanın ilham kaynağı olmuş; AŞK...
Karşı cinse karşı duyulan bir aşksa eğer bahsettiğimiz, kesinlikle katılıyorum hangi evresinde farkedersek, sobaya eli değen çocuk gibi çekmeliyiz elimizi, özellikle yaşanmaması gerektiğini söylüyorsa içimizdeki o mantıklı ses. Yok eğer herşeye rağmen ben göze alırım diyorsak da aslına bakarsanız hiçbiri de onun verdiği tadı ve heyecanı veremiyor biz doyumsuz insanlara.
Neresinden bakarsak bakalım yaşanması da ayrı bir keyif ve acı yaşanmaması da...
Siz de zaten öyle güzel özetlemişsiniz ki bu ikilemi, içimdeki sesler konuşuyor sandım.

Fıkra Sevenlere dedi ki...

Burada elde olmayan bir döngü var gibi..
Nedeni (hoşa giden, huzur veren, çoşku, mutluluk veren yada onların ortaya çıkmasına, devreyi tamamlamasına iten her neyse işte..) değişken olan bu etkileşimleri sorgulamak, dışarıdan bakıp fark edebilmek!!yaşamadan da bu döngüye budur diyebilmek gerekir ki bu zor olsa gerek hocam..
Etkileşmeler: algı- değerlendirme-tepki şeklindeki bir nüshasını, belleğe bırakıyor. Ön karalamaların olmadığı her değişim aynı zamanda bir nedendir, bu da döngü için yeterli.. Yaşamış olsak gardımızı alırız ama yaşamadıklarımızdır bizde maya tutan.. Bana göre de bunu kimse yargılayamaz.. “Duygusuz şanslılar” AŞK'ı biliyorlar da bize mi söylemiyorlar :)).. Zor konulara girmişsiniz hocam ..

gülsen VAROL dedi ki...

Herkes böyle düşünmüyor ama sevgili nihansum.. yani bu ikilemin güzel özetlendiğini..
Keşke el değince yaktığı kesin akılda kalıcı olan "SOBA" gibi olsaydı bütün yakanlar!!

Doyumsuz olana mı, mantıksız olana mı, hükmünü icra ederdi aşk? belki daha net anlaşılabilirdi?

gülsen VAROL dedi ki...

Çözüm getirmeyen, sonuçları olumsuz olan durumların tekrarlanmasıdır "kısır döngü" denen şey.. Zaten "AŞK" ın çok çok basite indirgenmiş tarifi de budur kanımca sevgili ahmetde..
Evet çok haklısın söylediğin konuları bilmeyenleri yargılamaya hiç kimsenin hakkı yoktur.. Ama bir insanın kendisini yargılayabilmesi kadar dürüstçe - mertçe - samimi ve zor bulunan bir
hasleti paylaşmasının da yargılanabilmesi ne dereceye kadar haklılık payı taşır?
Tenakuza düşmüşsün biraz.. gibi geldi bana.. "Yaşamadıklarımızdır maya tutan" demişsin. Yaşanmayan (!) nasıl maya tutabilir? O zaman onu devamlı içinde yaşattığını da bilmiyordur o mutlu kişi!
Yoksa yanlış mı anladım?

Duygusuz şanslıların aşkı bildiğini de sanmıyorum ben.. yoksa sorardım niye söylemediklerini.
Cevap verecekleri için değil, sadece cevap veremediklerini görüp haklı olduğumu anlayabilmek için..
Sen haklısın ahmetde.. zor konulara yelken açmışım.. en iyisi rota değiştirmek!

Fıkra Sevenlere dedi ki...

yazınızdaki kullandığınız şekliyle.. sanırım anlatım bozukluğu oldu.. uyarı için sağolun hocam.
deneyende mayalanır anlamında söylemiştim .. denemeyen de nasıl olacak ki mayalanma? çelişkili de algılanabilir diyerek bu ek açıklamada da benden:))..

gülsen VAROL dedi ki...

Çelişkili anlaşılabileceğinden endişe duyarak yaptığın izahın için teşekkürler sevgili ahmetde..
Demek ki doğru anlamışım!

Knock Knock dedi ki...

Basit ve dümdüz olarak bildiğim bir şey varsa, o da aşkın tank gibi olduğudur. Çarptı mı çarpar. Sargıbezleri içinde titrek dizlerle ayakta durmaya çalışır da, "buyrun buradan geçin" diye yer vermeye çalışıyorsa kişi hala, yoldan çekilmeye, "yok bana birşey olmadı uğradı sadece" diyorsa, o tankın altında öleceğinden bile haberi olmayan bir şaşkındır yalnızca.
Saygılar.

gülsen VAROL dedi ki...

"TANK"... ha?
güçlü sanılan bir gürültücüdür aslında..devrildi mi, düzelmesi de mümkün değildir ayrıca!..
Yani ortada, hem çarpan hem çarpılan olarak şaşkınlar olduğu kesin sevgili konoc-knock!

Amozonik dedi ki...

Merhaba;
Aşk:'tan sürekli kaçan veya kendisi ile iantlaşan insanın ya büyük bir aşk yaşadığını ve canının yandığını veya başka korkuları olduğuna inanırım.Acaba bir dağın başında kralsız kuralsız bir toplumda biribirini çeken insanın özgürce yaşayabileceğini düşünse idik bu kadar kaçarmı idik aşk'tan.Kaçmazdım,dünyanın en güzel şeyi biribirini çeken iki insanın yaşadığı beraberliktir,çift olmasıdır,eş olmasıdır.Ancak medeniyet canavarı aşk'a bahaneler üretiyor işte,kendilerini avutuyorlar..Size bir yazı getirdim aşk ile ilgili yazdığım bir yazı..

gülsen VAROL dedi ki...

merhaba akheneton..yorumunu dikkatle okudum.. biraz sonra o yazdığın muhteşem "hediyeni" sayfamda yayımlayacağım.. Okumayan kalmasın diye.. Yazamadıklarımı... tam ifade edemeklerimi.. eksikleri tamamlasınlar diye..

Bu, sadece hediyeye bir teşekkür..Yeteneğine hayran olduğum enderler ve "en" ler içinde olduğunu belirtmeye çalıştığım bir kuru teşekkür sevgili akheneton..

Sedencik dedi ki...

yaşamayanlar için veya teğet geçenler için üzüntü verici...
ama en üzüntü verici olanı... şartlara bağlanıp ''zannedilen aşk''
aşk varsa ''herşeye rağmen'' olmalı:)
sevgiyle...

gülsen VAROL dedi ki...

Çok doğru sevgili sedencik... amma ... Lâkin... ve fakat..
"her şeye rağmen" zannedilen nice aşkların, zaman aşımına uğradığında, (şartlara uyarak veya değil) "zannedilen aşk" olduğu da anlaşılabiliyor..

nihansum dedi ki...

"Kimileri kaybolur unutulur hatta sesi bu şehirde
Bir gidenle, bir kalanın bilinir hikayesi
Kimileri hayattan mutlu sonlar çalar bu şehirde
Kiminin de bizim gibi yarım kalır hikayesi

Bir hüzün şehri ayırdı bizi
Ve bu son olmayacak
Gözyaşıyla beslediği
Her aşk ölümü tadacak

Ne dualar kurtarır bizi artık ne de zaman
Unutabilmek gerek bazen ağlamadan
Ne yeni bir aşk avutur bizi ne de geçmişin izi
Kabullenmek gerek bazen yenilgiyi

Bir hüzün şehri ayırdı bizi
Ve bu son olmayacak
Gözyaşıyla beslediği
Her aşk ölümü tadacak"

Sıkça dinliyorum Manga'nın son albümündeki bu şarkıyı, bu gece dinlerken de bu yazınız aklıma geldi ve sözlerin bir parça da olsa yazınızda anlatılanlarla örtüştüğünü hissettim.

"Her aşk ölümü tadacak" derken sonsuz olan bir aşkın varlığından söz edilebilir mi?

kırlangıç dedi ki...

"An gelir sehpada pir sultan ölür!"
...
Bir gün bir şeyler bir yerlerden kopar, kopmalı, gereken budur belkide.
Belkide bu kopmalar anlam kazandırır yada ne bileyim belkide koptuğu yerde farkedilir...
...
yada saçmalıyorum bu satte...))

Ecehan dedi ki...

İlginç bir yaklaşım aslında. Ben de bu üçlemeyi hep şöyle belledim hayatımda.
Önce etkilenirim,
Sonra aklımda yer etmeye başlar,
Ve en son, alışırım...
Aşklar değişebilir ama alışkanlıklardan vazgeçmeyi başarabilen var mıdır diye de hep merak etmişimdir.
Koca yüreklim ne diyorsa doğru diyordur nasılsa diye şimdi dönüp tekrar okuyacağım.

ayferbilici dedi ki...

Geliyorum..içimdekini yazayım istiyorum..sonra 'ne biliyorum ki' deyip, gerisin geri dönüyorum..

Hangi işte olursa olsun demek aşk gibi aşk olmayınca ortada, yok saymışım herbişeyi.

Şanslı duygusuzlardanım ben galiba.

gülsen VAROL dedi ki...

Aşk değil bana göre ölen sevgili nihansum.. O aşkın yaşadığı evre.. dönem, kişi, gönül, zaman dilimi.. içinde yaşanan ya da yaşandığı sanılan duygular.. yani onu yaşatamayanın sebep olduğu, ya da aşk denen ilahi duygunun kirli bulduğu bir yüreği terk edişi... dir.. öldü zannedilmesine sebep olan..
"ölümü tadacağı söylenen aşk" bu!
His olarak onun ölmesi ne mümkün???
Yoksa, değerlendirilemediği için ölüme mahkum edilen aşk, karşı kişide hala hüküm sürdürüyor olabilir miydi?

gülsen VAROL dedi ki...

en azından niye saçmaladığını anladım sevgili kırlangıç kafanı takma.. :)

gülsen VAROL dedi ki...

koca yüreklinin gönlünü aldığını söyleyemem... sen oku bir daha.. sonra belki bir daha okursun ecelerin ecesi..

gülsen VAROL dedi ki...

şanslı duygusuz olmak asla bir ŞANSSIZLIK değildir sevgili Lodoscum.. Çünki kişinin duygulu olabilmesini sağlayan da aşktır!!
Ama ben senin zaten doğuştan bir şanssız(!) olduğunu hissedebiliyorum!

bilge dedi ki...

böyle bir yazıya yorum yazamıyorum sadece şapka çıkarıyorum dostluk ve sevgiyle...

önce bana sor dedi ki...

işte bu diyor insan; birisi yazı yazabilir. Hatta kitap roman yazabilir. Hatta o derece ki yüzbinler satabilir. Ancak okuduğunuzda yüreğinize pek azı dokunabilir. Bunu da zaten planlı yapabilmenin pek mümkün olmadığını düşünüyorum. Hadi bir yazı yazıp yüreklere dokunayım denilmez sanırım.

Sevgilerle...

Akgül Çubukçu dedi ki...

Gülsen hocam, evet, yeni yıl yazınızı ayın başlarında yazmamış olabilirsiniz ama, bence sizin de belirttiğiniz gibi, unutmaktan değil o, eskiyle yeni arasında herhangi bir değişiklik olmamasından. Sadece yılda bir rakam değişiyor o kadar, yoksa hayat aynı tempoda devam ediyor. Bu arada 2010'daki yazınızda benden yorum yokmuş, ne yazacağım konusunda kararsız mı kalmışım ne? Ayrıca 2 konuda da şaşırdım.

1) O yılki yazınızı da 28 Ocak'ta yayınlamış olmanız büyük tesadüf.
2) Ve aynı IP numarasınca 33 kere okunmak ne kadar da ilginç. Bir anlamı ya da açıklaması vardır herhalde, keşke o hayranınız durumu açıklayan bir yorum yazıp, sizi de bizi de meraktan kurtarsa...

Bir de şunu belirteyim, siz yeni bir şey yazmasanız da, önceki yıllardaki yazılarınız her zaman güncel, her zaman insanı etkileyecek nitelikte. Bu yüzden ara ara gerilere dönüp, o yazıları yeniden paylaşmak/okumak da hoş bir anımsama olacaktır hepimiz için...

Kucak dolusu sevgilerimle...

gülsen VAROL dedi ki...

MERHABAAAAA.... YENİDEN YİNE HERKESE KUCAK DOLUSU SEVGİLERİMLE SARILIYORUM..
----
VE, MERHABA DİYORUM "önce bana sor" .. HOŞGELDİN SAYFAMA.. YORUMUNU OKURKEN MUHTEŞEM BİR KALEM BU DEDİM İÇİMDEN.. KENDİNDEN EMİN.. AZ BİRAZ DİK BAŞLI AMA DÜRÜST.. HELAL OLSUN.. VE HEMEN SAYFANI BULDUM.. ŞU SAATE KADAR DA DİDİK DİDİK ETTİM OKUDUM .. HAYRAN OLDUM.. GİRİLMESİ OKUNMASI BULUNMASI BİLİNMESİ GEREKEN BİR HAZİNE OLDUĞUNU ANLADIM.. ŞİMDİ "ÖNCE SANA SORUYORUM ":))))) TESBİTLERİM DOĞRU MU? :)))

gülsen VAROL dedi ki...

GERÇEKTEN YORUMUN YOK AKGÜL.. YORUMUNU OKUYUNCA GÖREMEDİN ZANNEDİP BİR DE BEN TARADIM AMA YOK!! OYSA EKSİKLİĞİNİ DUYDUĞUM ENDER YORUMLARDANDIR İLETTİĞİN SATIRLAR. EVET HAKLISIN HİÇ MODASI GEÇMEYEN KONULARA TAKILIYORUM BEN GENELDE VE HERKESİN AZ YA DA ÇOK BİLDİĞİ YAŞADIĞI ŞAHİT OLDUĞU YA HİÇ HATIRLAMADIĞI VEYA HİÇ UNUTAMADIĞI KONULAR.. TERCÜMAN OLMAK GÜZEL BİR DUYGU, BİR ANLAMDA :)))

nihansu dedi ki...

Tamı tamına 6 yıl önce iki kez dile getirmişim duygularımı yazınıza...Bugün bakıyorum da hala aynı yerdeyim, hala aynı düşüncedeyim. Her aşk ölümü tadacak demişim, tatmasa aşk mı olurdu sanki? Ama bazı duygular var ki ne olursa olsun eskimiyor, değişmiyor. Bu sadece bizim hissettiklerimizle ilgili, biz değişsek de duygu biçimimiz onu yaşayışımız değişmiyor. Mesela ben hala kürek mahkumu gibi sevmeye devam ediyorum.

Ve sonra tüm yorumları okudum teker teker dilimden bir anda "vayyy be" deyiverdim, neler geçmiş, neler bitmiş, neler yazılmış. Aynı kalanlar, değişenler... Değişmeyen tek bir şey var sizin muhteşem yazılarınız ve duygularınızı ifade ediş biçiminiz..
Yeni yılın ilk yazısı bu anlamda çok özel...

gülsen VAROL dedi ki...

Gerçekten WAY BE! orkidem.. Nasıl arsız bir yaratıktır insan oğlu?? Nasıl dayanıksız zannedilen ama kayadan daha sağlam bir taştır?? Yoksa, bizler mi tescilli bir salak olan YENGEÇ olduğumuz için duygu selinde boğulmaktan yorulmuyoruz? diye düşündüm ama baktım.. çok sağlam, çok "dediğim dedik", çok inat, çok rahatına düşkün burçlar da duygusal takılmışlar.. Hani "ne yapacaksın diye sordum zamana/ Sen unutacaksın/ ve benim üzerime atacaksın/ dedi... " demişim ya bir şiirimde... İşte aynen öyle Nihan'ım..
Hâlâ aynı yerde olsak da "ZAMAN" kahpe! :))

Simla (Gathering) dedi ki...


Başka bir hayata düşen damlaların intiharı gibidir ''aşk'', kimbilir..
Bile bile koşarsın ateşin taa içine!
Aklın esir duygulara..
Bu düpedüz kalbin depremi!
Sen nacizane bir beden,
ruh darmadağın..


Sevgimle.. Taa içimden size, özlemle.. Öpüyorum..

gülsen VAROL dedi ki...

Simla... merhaba güzel insan... sık hatırladığım, özlediğim, unutmadığım .. Bu yaslı günümde uzatılan bir mendil gibi iyi geldin gözlerime..