Yoksa ikisi de aynı mı?
.. Neden bana farklıymış gibi geliyor acaba??
Hangi konuda olursa olsun, doğruyu ya da yanlışı öğrenme, bir anlamda doğanın emridir. Ama “öğretme” nin emir yolları farklı!. Bilgelik isteyen bir iş. Ayrıca, bu iş sadece okullarda da yapılmıyor, yapılamıyor. Bir insanda “öğretme” yeteneği varsa, önce kendisi öğreniyor sonra da öğrendiklerini net ve doğru olarak aktarabiliyor.
Öğretmen deniyor(du) bu mümtaz kişiliğe sahip olanlara!
Kapatıldığı için uzun yıllar eğitimine ara veren Bursa Kız Öğretmen Okulunun yeniden açılmasında unutulmayacak hizmetleri olan sayın Fatma Varış, okulun eğitim sisteminin, batı ülkelerinin eğitim sistemine uyarlanmasını sağlamıştı. İngilizce-felsefe-ve pedagoji derslerini de okutan ve okulun müdürü olan sevgili müdiremiz Fatma Varış, okuttuğu ingilizce derslerinde (göstererek/çizerek anlat - show and tell) adını verdiği bir ders koymuştu. Türkiyedeki tek yabancı dil eğitimi veren (haftada 12 saat) bu öğretmen okulundaki ingilizce show and tell saatinde, o hafta içinde veya o hafta sonunda başımızdan geçen, ya da şahit olduğumuz bir olayı veya düşüncelerimizi tahtaya çizerek anlatmamızı isterdi.
İngilizcenin kafasını gözünü yara yara tahtaya çöp bacaklı kibrit kızlar oğlanlar çize çize, zaman zaman uydurduğumuz olayları anlatır not alırdık. Hafta sonu çarşı izninde gizli kalması gereken konuları anlatan olursa afaroz edilir ve yemeğine tuzluk boşaltılırdı!!..
Bir gün, sıra bende olmadığı halde numaramı okuyup tahtaya kaldırdı beni. Kalktım ama aklımda bir kelime bile yok, ne çizip anlatacağımı da bilmiyorum. Üstelik, bu derste tek kelime türkçe konuşanın, ağzıyla kuş tutsa "0" alacağını da biliyorum.. Kısa bir tereddütten sonra “battı balık..” dedim içimden ve tahtaya neredeyse tahta büyüklüğünde bir dikdörtgen çizdim ortasına da bir nokta koydum ve tebeşiri bıraktım! ..”Bu ne?” diye sordu ingilizce, tek kaşı havada!!. Ben de “scene” dedim.. Gözleri ışıldadı "sahne" kelimesini duyunca.. Hafta sonu gittiğim bir filmi ya da tiyatroyu anlatacak kadar ingilizceme güvenmeme şaşırarak, biraz alaycı bir sesle “realy?” dedikten sonra noktayı işaret edip “bu ne?” diye sordu bu sefer.. Ben de “its me” dedim ve devam ettim.” Burası bir sahne ve ben de orada şiirler okuyorum”.. Gerçekten ilgisini çekti ve “şimdi bize oku aynı şiiri” dedi. Ezbere bildiğim ve bana ayrıldığım sevgilimi hatırlattığı için gurbette her gece ağlayarak ezberlediğim tek ingilizce şiir olan Annabel Lee' yi okumaya başladım. Ama gözlerim mi şartlanmıştı bilemem, “long long ago..” dedikten sonra ağlamama engel olamadım.. “he was a child....” dedim, gerisi yok!
Fatma Varış kürsüden inip yanıma geldi, elini omuzuma koydu, tahtaya çizdiğim sahne(!)yi gösterip “orada kendi şiirlerini okumanı dilerim” dedi ingilizce olarak, sonra da, bu söylediğini tercüme ettirip, “otur 10” dedi!.
“Eğer,
güneş bir gün
doğarsa,
battığı yerden,
Seni unutabilirim!.”
1956 yılında yazdığım ilk şiirimdi bu. Güzel bir yeni yıl kartı alıp, üstüne bu şiirimi yazarak, kimseye görünmeden müdür odasına girip masasının üstüne bırakmıştım. Aradan günler geçip beni odasına çağırmayınca da, kızdığını veya şiirimi beğenmediğini düşünüp üzülmüştüm.
Okulların kapanmasına bir-iki hafta kala, okulun mutfağından, üç haşarı kız, ertesi gün için pişirilen kemalpaşa tatlılarından aşırıp, çatlayıncaya kadar yerken yakalandığımız için, cezamızı öğrenmek üzere Müdire hanımın odasına girdiğimizde, masasına bıraktığım şiirli kartımı camlatıp odasının duvarına astığını gördüm!.. Kendimden utandım, yerin dibine girdim ..İçimden "Keşke ölseydim" dediğimi, kaç kere dedim hatırlamıyorum!. Üzüntü, utanma ve mide fesadı, gece fırlayan 40 derece ateşle kendisini gösterince, hastaneye kaldırıldım.
Sabah ilk ziyaretime gelen Fatma Varış'tı. Ufacık tefecik minyon ve çok güzel bir kadındı ama gözümüze dev gibi görünürdü. Karyolama oturmadan üstüme doğru eğildi ve tane tane, "Bir gün, o unutamayacağını zannettiğini unutup yeni sevgilere yelken açacaksın ama asla odama çağrılmana sebep olan hatanı ve mahcubiyetini unutamayacaksın. Çünki bu yüzden bugün buradasın" dedi.. Sonra yavaşça, belli belirsiz alnımı öpüp gitti.
Çok haklıydı ama yanıldı! Haklıydı, hâlâ o odadaki mahcubiyetimin sebebini unutamadım...
Yanıldı, çünki şiirlerimin pek çoğu, neredeyse kırk yılı aşkın süre o ilk şiirimi yazdığım, unutulmadığı için yazıldı!.
.. Son şiirimin hangisi olacağını da , kim için ve ne zaman yazılacağını da bildiğimi zannediyorum sanki!..
Yanılmış olmayı cân-ı gönülden/yürekten dileyerek..

33 yorum:
“Eğer,
güneş bir gün
doğarsa,
battığı yerden,
Seni unutabilirim!.”
Çok etkilendim; sahne, nokta, güzel anlatım. Müthiş bir paylaşım.
Şiirinizi de izninizle alıyorum. Adınızı da yazarak kaydedeceğim.
Upuzun bir kitabı bitirmiş gibi bir duyguya kapıldım yazınız bitince.
Selamlar.
Albümdekiler'in o müthiş tadından, güzel bir içerik daha. Çok içli...
Can Gülsen'im;
1956 dan bu yana yazdığın şiirlerinin muhatabı değişmediğine göre; sendeki bu hasret daha nice senfoniler yazmana neden olacak demek ki! YAşaSINnn demek isterim ama bu bencillik olur onun için demiyorum ve naçizane tavsiye de etmiyorum.
Yoksa yanılıyor muyum? Güneş battığı noktadan doğmak üzere mi?
Fatma öğretmenine de sana da AŞk dolu bir gelecek dilerim.Seni kucaklar öperim canım sevgilerimle.
Sevgili öğretmenim hani çoğu kez diyorsunuz"seni tanıdığım gün..."Ben de sizi tanıdığım için ne kadar şanslı olduğumu binlerce kez "iyi ki" diyorum...Bu çok güzel anılarınızdan "Fatma Varış" öğretmeni tanımaktan mutlu oluyorum. Sizden öğreneceğim daha çok şey var çok...Sevgiler.
Ne güzel bir tarif... "upuzun bir kitabı bitirmiş gibi bir duyguya kapılmak"... Zaten öyle sevgili Alizafer!
Şiir/ler/imin sayfanda yayınlanması anlatamayacağım ölçüde mutlu eder beni..
Teşekkür ederim.
Gençlikle delilik nasıl yakışır birbirine değil mi sevgili Sufi'm??Bir gün güneşin battığı yerden doğmasına gerek kalmadan da,
bu imkânsız doğa olayının gerçekleşmesine gerek kalmadan da zamanın hükmünü her uzuvda ve en çok da beyinde icra edeceğini bilemez o canlı hücreler!!!
Herşeyin, hatırlanmak şartı ile unutulmaya mahkûm olduğunu öğrenmek için yılların geçmesi gerekiyor..
Temennilerine "amin" demek, kendime beddua etmek yerine geçebilir!! :)
zaman zaman "neden bunlara yer vermedim?" dediklerimi hatırlıyorum.. sanki bana sitem ediyorlar gibi geliyor!!! :)
Fark etmen enteresan sevgili eceleriminecesi..
Beni tanımış olmanın "şans" olduğunu söyleyen ender insanlardansın sevgili Arzu'm!!! Yaşamımda, ve özellikle eğitim hayatımda idolüm olan iki isim var aklımdan hiç çıkmayan.. Birincisi, Sıdıka Avar, İkincisi Fatma Varış.. Onları tanıdığım ve onların öğrencisi olduğum için aslında şanslı olan benim.
Sizin kıymetinizi size hissettiren insanlar sizin şansınız, sizin varlığınız bizim şansımız oluyor. Denklem hakikaten ilginç.
Şiirleriniz imzanız gibi, ilk şiiriniz bile yaşsız, hayranlıkla okuyorum. Çocuklukta bile karaladıklarınız kimisinin duvarında, kimilerinin yüreğinde asılı halde.
Sen benim sadece şansım değilsin sevgili knock knock.. öyle olmadığın için de memnunum çünki şansı bir gün kaybedebilir insan.. Sen benim içim bir değersin.. gururumsun.. gidenin yerine koyduğum ve hep kalmasını istediğimsin.. ve hiç aramasan da sormasan da hep yanıbaşımda oturansın!! konuşup dertleştiğim paylaştığımsın..
"daha nem olacaksın?" diye sorardım şair olsaydım!!!
Yorumsuz isteğinize cevap vermeden önce bloğunuzu ziyaret ettim.. Güzel bir emek, emekleri toplayıp sunmak.. Ellerinize sağlık..
Bir meslekdaşım tarafından bu şekilde tercih/takdir edilmeyi bir onur olarak taşıyacağım .
Ancak ben mütevazi sayfam hudutları içinde kalmayı yeğliyorum sevgili Sabahattin Gencal.
Teşekkürlerimle.
Eğer güneş doğmazsa bir gün. Seni unuttum demektir.
ama imkânsız olan, güneşin battığı yerden doğması sevgili oyumben..
Tesadüfe bak ki bugün 21 haziran... yani en uzun gün!!
ve iskandinav ülkelerinde 6 ay batmayan güneş varken 6 ay güneş hiç doğmuyor!! O zaman senin tarifine göre unutmak, iskandinav ülkelerine bir bilet almakla mümkün!!
Sahne sizin Gülsen Öğretmenim...
Ve hep sizin olacak.
Bizim yerimiz belli! Henüz öğreniyoruz...
Buyrun! siz devam ediniz lütfen.
ÖĞRETENDEN İLERİ, ÖĞRETTİĞİMDEN GERİ OLMAYI SEVERİM..
SEN, MUHTEŞEM BİR ÖĞRENCİSİN SEVGİLİ NEWBAHAR!
"insanları kitaplar gibi düşünün ve kapaklarına bakıp aldanmayın okumaya başlayınca değerini anlayacaksınız"
bu yazının kime ait olduğunu bilemiyorum ama gerçekten çok yerinde kullanılmış.
Sizi okudukça ve anılarınıza yer verdiğiniz yaşam kesitlerinden sizi her geçen gün biraz daha tanıdıkça inanılmaz onur duyuyorum sevgili Gülsen Öğretmenim...
okudukça sizi etkilenmemek mümkün değil!öyle güzel anlatıyorsunuz ki!ve öyle çok düşündürüyorsunuz ki!
Bu yoğun duyguları size hala yaşatabilen sizin ruhunuzu da aynı zamanda besleyen midir!yoksa hep bu yüzden midir geceleri bu kadar sevmeniz!"günahkar bir karanlık olmazsa suçlu kim olacak!.."deyişiniz...
Çok derin bir hasretlik bu ve kavuşmak olsaydı belki de AŞK aşk olur muydu!..
Yürekten sevgi ve saygılarımla
SENİN YORUMLARINI DA BEN FARKLI BİR ANLATIŞ OLARAK VE HAZ DUYARAK OKUYORUM VE NEDEN SONRA BENDEN BAHSEDİLDİĞİNİ FARKEDİP DAHA FARKLI BİR PENCEREDEN TEKRAR OKUYORUM SEVGİLİ ESMİR.. :))
BEN, SEVGİ VE AŞKIN AYRI MERCEKLER ALTINDA DEĞERLENDİRİLMESİNDEN YANAYIM.. NE KADAR FARKLI, NE KADAR BİRBİRİNİN AYNIYMIŞ GİBİ GÖRÜNEN AMA BİRBİRLERİNDEN TAMAMEN BAĞIMSIZ İKİ DUYGUDUR BANA GÖRE..
AYRILIK, SEVGİYİ BAŞLATIR VE YAŞATIR,
AŞKIN BİTİŞİ İSE KAVUŞMAKTIR..
Alfabenin tutup elinden,
Yaslar başını serin yağmura.
Kısa şiir,dolu ömür,uzun gün,
Anısını tazeler zamanla...
Alfabenin elinden tutup yasladığınız başınızla günün uzun,şiirin kısa,ömrün dolu olduğunu hissettim...
dolu bir ömrün kısa bir şiire sığdırıldığını anlayabilmek için, muhteşem bir dolu ruha sahip olmak gerekir sevgili ezgilimelodim..
Eskiye dair ne varsa, yaşanmışlığınız diyelim, o yıllara gidip satır satır okumak nasıl büyük bir keyif bir bilseniz... Hele de ilk yazdığınız şiirin böyle güzel bir anlatımla sunulması ve bunun hikayesini dinlemek çok ayrı bir tat. Muhatapları her kim olursa olsun bence kalıcı olan sadece hissedilen duygular.
Karatahtaya kondurduğunuz ve adına "ben" dediğiniz nokta ile ruhunuzun sonsuz derinliğini resmetmişsiniz aslında. Öğretmeniniz de resmi okuyabilecek gönüle sahipmiş anlaşılan.
Bazı anlar vardır, okunası ruhlarda onları daha da derinleştirecek izler bırakarak o izlerle sizi siz yaparlar. Bu nedenle bazı anların yani anıların unutulması imkansızdır.
Ah.. Lodoscum.. ruhun derinliğinin bir nokta ile resmedilebileceğini düşünmek ne derin hissediş!!!
Ama yürekdeki dev, gözde bir noktaya dönüşürse ne yapmalı??.
Kalıcı olan sadece kelimeler sevgili Nihan..
Yazılmış ya da söylenmiş!
bir seferliğine 'yanılmış olma ' isteğinize bende katılabilir miyim...
40 yıl yaşamda uzun süre...
*
öğretmen-öğrenci iletişiminize hayran oldum...
üçgenin bir köşesi eksik olsa sorun olurdu...
doğru zaman
doğru öğrenci
doğru öğretmen...
sizi tanıdıkça...
mükemmel üçgen ve elbette mükemmel sonuç:)
sevgiyle...
Merhaba,
Bloguma bakar misiniz? Size bir odul var. Sevgilerimle, Didem
Sevgili Seden, dün çok kısa ama oku oku bitiremediğim bir e.mail aldım. 39 yıl önce mezun ettiğim bir öğrencimden..
"hocam 10 yıl önce, öldü dediklerinde sizi inanmadım.Ağladım ama inanmadım. Güçlüdür,inandırıcır..Ölümü ikna eder o dedim. Hani beni ikna ettiğiniz gibi. Dün face bukda ölmediğini görünce, bu defa yine ağladım hocam!!.. Ne büyük güçmüşsünüz siz."
Dün bütün gün, öldüğüm için... ölmediğim (!) için ağlayanlar olabildiğini düşünüp ağlayıp durdum!!
Üçgenin ucu burada da tamamlandı sevgili Seden'im..
Yorumlarında anlaşılmış olmanın hazzını yaşıyorum her zaman..
PROFİLİN UYGUN DEĞİLMİŞ DİDEM..
YANİ BU CEVABIMIN SAYFANDA YAYINLANMASINI İSTEDİM AMA "sen bu sayfaya giremezsin anlamında" BİR YAZI ÇIKTI KARŞIMA OLMADI..
BELKİ BEN BECEREMEDİM BİLEMEM..
AMA, SAYFASINA BİLE GİREMEDİĞİM,SAYFAMDA YAZDIKLARIMDAN TEK SATIR BİLE OKUMAMIŞ OLAN BİR KİŞİ BANA NEDEN ÖDÜL VERİR? BENİ BU ÖDÜLE NEDEN LAYIK (!) BULUR ANLAYAMADIM..
EĞER.. OKUSAYDIN.. YANİ TANISAYDIN BENİ.. EN AZINDAN, BENİ BU ÖDÜL ALMA /VERME İŞLEMİNE ÇAĞIRAN SON DERECE SAYGI DUYUP SEVDİĞİM DOSTLARIMA VERDİĞİM CEVABI DA OKUYUP ÖĞRENMİŞ OLURDUN SEVGİLİ DİDEM..
BİLMEM ANLATABİLDİM Mİ?
TEŞEKKÜRLERİMLE.
Sevgi öyle bir şey ki! yüreğin içine taht da kurmuşsa eğer, padişah gibi saltanatını sürer. Güneş doğduğu yerden batsa bile yine bildiğini okur.
Haklısın sevgili yaşamın kıyısında, ancak insanın canına o tahta değer zannedilenler okuyor aslında..
Gülsen hocam, ilklerin anlamı çok büyüktür. O ilk yaratış, epey bir duygu birikiminin sonucunda, sancılı bir doğumdur adeta. O yüzden de yeri bambaşkadır. Onu ortaya çıkaran duygular nedeniyle, ilkler hiç unutulmaz. Ardından devamı gelse de ilk olan hep çok özeldir, acı verse de yine en güzeldir. Tıpkı sizin şiiriniz gibi. O küçücük şiirin içinde sonsuzluğa uzanan duygular gizli.
Sevgilerimi bırakıyorum..
Ne çok severek ve bazen ağlayarak okumuşumdur ben de, sonu acı biten, hüzünlü bir sevda masalını anlatan Annabel Lee şiirini.
Ve siz; kısacık birkaç dizede, ne güzel ne kesin bir dille anlatmışsınız, gencecik yüreğe düşen aşkın -belki de ilk aşkın- büyüklüğünü.
Yüreğinizden hep sevgi sözcükleri dökülsün kaleminize. Bugün olduğu gibi yarın da, daima...
Sevgiler Hocam
(Daha önce yorum yazdığımı sanıyordum ama becerememişim sanırım.:)
"İLK" lerin unutulmaması doğru!! Ancak hep iyi olduklarından değil sevgili Anjelika.. hafızaya kazınmış olmalarından!!
Bunların içinde yaşanan ilk ihanet de var unutulmayan... ya da ilk tokat!!!
Keşke hep böyle şiirsel olsa unutulmayanlar!
Sevgili Çınar'ım, blogspot da maalesef blogcu gibi sapıtmaya başladı.. inşallah çabuk toparlanır. Yenilik adı altında ekledikleri yüzünden bozduklarını toparlayamıyorlar.. Ben de yazdığım yorumların gitmeyişi ile sıkıntıdayım.. Yoksa, bana güç veren yorumların nasıl yayınlanmaz??
Hâlâ severim o şiiri ve beni hâlâ etkiler!!
Yorum Gönder