Piyanoda Fazıl Say’ı, Bilkent Senfoni Orkestrası eşliğinde, yeni bestesi olan “İstanbul Senfonisi”nin Ankara’daki ilk seslendirilişinde dinledim.
Hemen önümüzde Ahmet Say oturuyordu. Fazıl’ı dinlerken gözüm ondaydı.
Eser bittiğinde herkes ayakta alkışlarken o sessizce oturdu. Neler hissettiğini, bir onu yakından tanıyanlar bilebilirdi; belki bir de benim gibi yeni çıkardığı hâtıralarını okuyanlar... (“Ağaçlar Çiçekteydi”, Evrensel, Şubat 2011)
Ahmet Say, bir müzik eğitimcisi..
* * *“Fazıl”, meğer Fazıl Say’ın dedesinin adıymış. Matematikçi Fazıl Bey ile felsefe öğretmeni Nüzhet Hanım, 1930/1940’ların çoğu aydın ailesi gibi, daha Ahmet doğmadan eve bir Alman piyanosu almışlar.
Ahmet Say, savaş yıllarında Yahudi bir “matmazel”den piyano dersleri alarak büyümüş. Annesi, ilerde ünlü bir piyanist olacağını düşlüyormuş. Babası ise “İki bilinmeyenli denklem çözemeyen, Thomas Moore’dan, Voltaire’den habersiz bir çocuk piyanist olamaz” diyormuş.
Ahmet, ilkokulu bitirince konservatuvara girmiş.
İşte o yıllarda, 3 yaşındaki kardeşi Mehmet, onulmaz bir hastalığa yakalanmış. Çok sevdiği kardeşinin, gözünün önünde eriyişini görmesin diye Ahmet, İzmir’e, teyzesine gönderilmiş. Konservatuvar eğitimi kesilmiş tabii... Hasta kardeşi için zihninden besteler yapmış.
Bir gün annesi gelmiş İzmir’e... “Memo”nun öldüğünü öğrenmiş. Hayatı boyunca hiç ağlamadığı kadar ağlamış Ahmet... Eve döndüğünde donup kalmış: Memo’ya İsviçre’den ilaç getirtebilmek için eşyaların hemen hepsi satılmış. Tabii piyano da...
Fazıl Say, oğlunun burukluğunu görünce “Sana yeni bir piyano alabiliriz” demiş.
Gırtlağına kadar borca batmış babasının bu tesellisi karşısında sadece susmuş Ahmet Say...
Birkaç yıl sonra da evlat acısına dayanamayan babası Fazıl Say’ı kaybetmiş.
* * *
“Ahmet Say, bir müzik yazarı.
Çeşitli ödüller kazanan beş edebiyat eserinin ve konservatuarlar ile üniversitelerin müzik bölümlerinde temel eser olarak okutulan müzik kitaplarının yazarı. Say Yayınları’nın sahibi. Ünlü Türk piyanisti ve bestecisi Fazıl Say’ın babası.
1935 yılında İstanbul’da, Kadıköy’de doğdu. Matematik öğretmeni Fazıl Say ile felsefe öğretmeni Nüzhet Say’ın oğludur. Küçük yaşta piyano eğitimine başladı. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdi. 1946’da İstanbul Belediye Konservatuarı’na girdi. 1950’de konservatuarı terk etti. 1954 yılında basın-yayın eğitimi almak için Almanya’ya gidip altı yıl orada yaşadı. Yurda döndüğünde Bingöl’de üç yıl öğretmen, halk eğitimcisi ve folklorcu olarak çalıştı. Bu dönemde türkü, ağıt ve masallar derledi, halk dansları toplulukları kurdu ve çocuk toplulukları yetiştirdi. Bingöl Hikayeleri adlı eseri bu dönemin ürünüdür.
1964’te Ankara’ya yerleşti. 1967’de Türk Solu adlı derginin yazı işleri müdürlüğüne getirildi. 12 Mart darbesi döneminde 17 ay hapis yattı. Hapisten çıktıktan sonra Kocakurt romanını yazdı (1976). “
Ve yeni perde:
20 yıl sonra bir oğul gelmiş Say’ların evine...
Dedesinin adını vermişler ona... Fazıl!
Babası siyasi görüşlerinden dolayı o hapishaneden bu hapishaneye savrulup dururken bir gün evde küçük Fazıl’ın elindeki ilkel plastik düdükle “Daha dün annemizin”i çaldığını fark etmişler. Düdük kendiliğinden çalıyor sanmışlar başta... Çünkü Fazıl henüz iki yaşındaymış.
Tekrar tekrar çaldırmışlar; inanılır gibi değil ama daha çişini tutamayan çocuk, melodiyi ezberden çalabiliyormuş.
Fazıl’ı önce Opera Orkestrası’ndan Ali Kemal Kaya’ya, sonra da ünlü piyanist Mithat Fenmen’e emanet etmiş. Fenmen, “Hadi bugün sokakta duyduklarını piyano ile anlat bakalım” demiş; notalarla anlatmış Fazıl...
Yetenekli çocukların en çok muhtaç olduğu, ama en zor bulduğu şeye kavuşmuş:
Onu yüreklendiren bir hocaya...
Anlayışlı bir babaya...
Veee evde güzel bir piyanoya...
Büyük Fazıl Say’ın oğlu için satmak zorunda kaldığı piyanoyu, küçük Fazıl Say’a babası almış.
Yarım kalan bir düş, torunda tamamlanmış.
Fazıl sahnede İstanbul sokaklarında duyduğu sesleri piyanoyla anlatırken ben Ahmet Say’ı seyrediyorum bu nedenlerle..
Kendi hayatından eksilenleri biriktirip oğluna sunmuş... Sadece iyi piyano çalan bir çocuk değil, Thomas Moore’dan, Voltaire’den haberdar bir aydın yetiştirmiş... Belki kardeşi Memo’yu ve onun için yaptığı besteyi düşünüyor.. ve belki bir gün Fazıl’ın onu da çalacağını umuyor!.
Ve.. Piyano, dinleyicilere fark ettirmeden, üç kuşaklık bir acının ve zaferin hikâyesini çalıyor!.
Yok, bu şekilde bitmemeli bu yazı.... Bir son sözüm daha olsun. O da (şimdiki) Fazıl Say’a olsun. Nâzım Hikmet, Metin Altıok ve diğer değerlerimiz için yaptığın bestelerin yanına, Deniz Gezmiş için, Hikmet Kıvılcımlı için, Ahmet Say’ın Bingöl günleri için ve daha nice yaşanmışlığımız ve değerimiz için yeni besteler bekleme hakkımız var senden! (Birden böyle “senli benli” oluverdim ama kitabı okuyunca başka türlüsü gelmiyor elden!)
Zira biliyoruz artık, Deniz Gezmiş hemen idamı öncesindeki gün, denk gelince mapus damlarında Ahmet Say’a, “Nasıl oldu senin oğlan?” diye soruyor; o hareketli, zorlu ve “korkunç sonun beklendiği” gün!!!.. Senin ameliyat sonrasındaki durumunu, sağlığını merak ediyor…
Sen bizim için Deniz’in de mirasısın artık, ona göre…


Ankara’da bir dönem ev arkadaşlığı da yapan iki “eski dost”un arasına giren “ihtilalci komünist” tartışması sonucunda, Ataol Behramoğlu’nun, Ahmet Say’ı ve Vahap Erdoğdu’yu “ihtilalci komünist” oldukları için TİP yönetimine ihbar etmesi, ve hapse girmelerine sebep olması unutulmamalı.. Kitabı okuyun, derim..
18 yorum:
Gerçek sanatçıları alkışlıyorum. "Onlar toplumun kutup yıldızlarıdır" diyordu Bekir Coşkun. Kültür Bakanları unutuluyor ama gerçek sanatçılar asla.
Nazım Hikmet in, cezaevinde kendisini ziyaret ederken inciten müfettişe söylediği gibi: "Adalet Bakanını kimse hatırlmayacak ama benim şiirlerimi bütün dünya hatırlayacak!"
Zamanın denk gelişi ile ilgilidir bilirim ama yine de merak etmiştim ilk yorum yapacak olanı..
Yazdıklarımdan çok yazılan KONUnun ilgisini çekecek kişileri alkışlamak için!!
Elektronik postan ile ilk defa okuduğum bu satırları hafta sonu evcek yaptığımız "öğrenme saati" söyleşimizde kendime konu yapmıştım. böylesi değerli ve unutulmaması gereken bilgileri atlamamak lazım diye düşünüyorum. Hele de bu bilgiler; kendisinden tamamen emin olduğun bir güzel insandan geliyorsa.
Sana teşekkür etmeliyim yine.
Selam ve sevgilerimle..
Sen sadece iyi bir anne değil, aynı zamanda iyi bir de eğitmensin sevgili Ecem.. Seni görerek tanımasaydım "acaba" larım olabilirdi.. Ama şimdi artılarım var.. iyi bir dostun yanı sıra ÇOK iyi bir de aile bireyi.. ki, burada yazılan bilgileri evlatlarının beynine aktarmayı görev kabul etmiş..
Çok teşekkürler Sevgili öğretmenim.İki dahi O'lar müzik ve sanatta.Kitabı tanıtım olarak biliyordum.Şimdi almak ve okumak şart oldu.Ataol Behramoğlu konusu da üzmüştü beni...
UMARIM VE EMİNİM EN ÇOK ATAOL BEHRAMOĞLU'NUN KENDİSİ ÜZÜLMÜŞTÜR SEVGİLİ ARZU...
HER NE KADAR DAHA GEÇEN YIL FAZIL SAY'IN VERDİĞİ BİR KONSER SONRASI KOKTEYLDE ELİNDE İÇKİ KADEHİ İLE GELİP, "O KONUDA SEN DE HAKLIYDIN BEN DE" DEMİŞ OLSA BİLE.. VE ŞİİRLERİNİ, EDEBİYAT KİŞİLİĞİNİ BEĞENİYOR VE SEVİYOR OLSAM BİLE..
Teşekkürler sevgili hasret senfonileri.Fazıl borcunu öde.!
ÖDEYECEĞİNE İNANIYORUM SEVGİLİ HÜSEYİN USTA.. DAHA DOĞRUSU KALBİM ÖYLE OLMASINDAN YANA.. ÖDENEBİLİRSE TABİİ!!!
Baba-oğul değerli sanatçılarımız olan Say ailesine dair verdiğiniz bilgiler ve ayrıntılar için çok teşekkür ederim Gülsen Hocam...Deniz Gezmiş'in hemen idam öncesindeki günde Ahmet Say’a, "..." dair sözlerini ilk kez okudum.. Fazıl Say'ın sanatçı duyarlılığı bu borcu yerine getirecektir dilerim..Bu arada kitap önerinizi dikkate alacağım.
Sevgi ve saygılarımla Gülsen Hocam...
Her şeye rağmen fidanların nasıl büyüyüp nasıl çiçeklendiğini ve bazı yenilgilerin hangi zaferlere dönüştüğünü okumak isterim ben de. Okuduğumda dönüp size teşekkür edeceğimden eminim hocam.
Ve ama..size burada öğrendiklerim için de teşekkür ediyorum...
Ne zamandır bildiğim bir konuydu kaleme almak istediğim.. önce e.posta olarak yollamayı seçtim sizlere, ama daha sonra posta adreslerini bilmediğim nice sessiz yüreklerin okuduğu sayfamda yayımlamayı doğru buldum..
Büyük çelişkiler yaşamıştım geçen şubat ayında konuyu duyduğumda..
Fazıl Say mukakkak olan ve dünyaca takdir edilen bir müzisyen ama babasının kişiliğinden esintiler ne yazık ki az!
Sevgili Lodoscum.. kitabı okuduğunda, ayrıntılar arasında gizli olan tutkuyu, ezikliği, gururu ve fakat kırılganlığı hissedeceğinden eminim..
Mail kutuma düşmüştü bu, çok güzel bir insandan, zevkle okudum ve şimdi yine zevkle okudum.
Bzi çok güzel bir çağdan geldik, acaba? onun içinmi bugüne katlanamıyoruz:(
Ayrıca Fazıl Say bugün için benim tercih ettiğim tek sanatçıdır, yanındaki güzel insan Genco Erkal ile.
Ve Kocakurt babamdan bana kalan en değerli kitaptır.
Seviyorum seni güzel öğretmenim, Öğretmenler gününü, öncesi bile olsa bu güzel yazı için şimdiden kutlarım. Canım 24 Kasımda da kutlarız:))
Öğretmenler günümü kutlayan İLK dostumsun sevgili Nur... teşekkür ederim..
Evet bizim nesil her konuda şanslı.. iyinin mükemmelin yaratılmasını sağlayanı tanıyanlar tarafından büyütüldük okutulduk.. "Az zamanda çok işler yaptık" diye övündük!!! Aslında kan ağlamıyorum kan kusuyorum ..
Bir bu aileye ve bu aile gibi gerçek sanatkâr yetiştiren ailelere ve sanatkârlara bak,
bir de Somali'ye gidenlere!!!
Çok teşekkürler öncelikle, bilmediğim ama ayakta alkışlanması gereken değerlerin hiç bilmediğimiz yönleri ve hayat hikayeleri ile bizleri tanıştırdığınız için. Nasıl duygulanarak okudum yazınızı, aynı anda elektornik postamda da gördüm. Bu yazılarınızı unutmamak ve daha sonra tekrar tekrar okuyup hatırlamak için kaydediyorum. Siz benim aynı zamanda başucu kitabımsınız Mamyciğim, daha çok şey var sizden öğreneceğim.
İlk fırsatta kitabı alacağım.
Gerektiğinde aklını son derece doğru kullanan bir kişi olarak, senin başucu kitabın olduğumu duymak beni mutlu etti sevgili Nihansum.. İnanıyorum ki sen de ileride bu sözü sık ve çok duyacaksın..
Bilmediğim şeyleri öğrenmek heyacanlandırıyor beni,buda onlardan biriydi,Teşekkür ediyorum sevgili hocam..
Saygılar sevgiler...
aç beyinli insanları çok seviyorum Tufan.. hayranlığım sonsuz oluyor onlara.. belki kendimle bu denli barışık oluşum da bu nedenledir..
Yorum Gönder