1 Haziran 2014 Pazar

... ne, SEVAP "işlenir" .......... ne de, GÜNAH "çıkartılır"..


Sevap/günah kavramını unutalı çok uzun yıllar oldu. Çünki, sevap "işlemek" ile günah "çıkartmak" gibi sahte fiillerin, 
sahtekar ruhları rahatlatması için uydurulduğunu düşündüm daima.  Bu sebeple, o gün bugün, artık ne yaptığım bir iyilik için mükâfatlandırılacağımı ne de bir günah (kime göredir bu günah bilemem) işlediğimde cezalandırılacağımı düşünürüm. Neden mi?

Çünki, yıllar önce bir gün, hiç işlemediğim bir suçla cezalandırıp beni, affedilmez bir hata yaptı tanrı. Benden daha günahsız bir bedeni alıp,  beni böyle.. kimine göre asi, kimine göre günahkâr kıldı.. bıraktı gitti.. O günleri tekrarlamakta fayda yok.. fayda olduğunu bilsem bile tekrarına niyetim yok. O gün bugün aradan geçen onlarca yıla rağmen ve o tanrının bana “tesadüf” kimliğine bürünerek yardım etmesine, hatta yenilikler icat edip yaşamam için sebepler sunmasına rağmen ben,  o “tesadüf” ü hiç affetmedim!..

Her kadının kırk yaşlarında bedensel değişime uğradığı.. elli yaşlarında hormonal bitişin sancılarını çektiği yıllarda, ben genç bir kadın olarak, her şeyi ile tükenmiş bir bedeni kabul ettim kendime ait değilmiş gibi.. ve her an ne zaman isterse beni terk edebilirmiş gibi kayıtsız kaldım o bedene.. Şarkılar, acıları dile getirdiği için kulaklarımdan, gördüğüm her güzellik o güzelliği göremeyeni anımsattığı için gözlerimden nefret ederek yaşadım.. Başkalarının, hatta en yakınımda yanımda olanların bile gözlerinde bir hilkat garibesine bürünmüş olmam beni hiç rahatsız etmedi. Fikirlere değer vermeyi unuttum.. insanlara hoşgörü göstermenin fuzuli olduğuna inandım..

Çevremdeki kadınların bana göre çok satıhta olan hatta hiç olmayan acılarına saygı duymadım ve onları etrafımda görmeye tahammül edemedim. Kırıcı olmaya başladım.. ve buna engel olmadım.. Sanki yüreğim sadistçe bir zevkle, çok önemsiz sıkıntıları büyük acılar gibi yaşayan şımarık ve doyumsuz insanlardan intikam almayı seçti. Kendimi tecrit ettim.. hiç kimseye duygularımı ve isyanlarımı dile getirmedim. Yalnızlığım tek koruganım oldu.. ağladığımı kimse görmedi hatta hissetmedi.. Onların beni duygusuz bir kadın olarak gördüklerini hissedip hepsiyle içimden alay ettim. Elime geçen ilk fırsatta kalplerini kırmak bana zevk verdi.

Üzüntünün meydanı boş bulup yerleştiği bedenimde teker teker organlar eğrilip bükülmeye başlayınca, önceleri,.. “oh.. nihayet” dedim.. sonra.. bedenimin başkalarına yük olabileceğini, yalnız dünyamın yok olabileceğini, hiç kimseye eyvallahı olmayan isyankâr ruhumun böyle bir zindanı kabul edemeyeceğini anlayıp doktora gittim.. Önemli bir rahatsızlığınız yok diyen doktoru dövmek hırpalamak istedim.. Reçeteyi muayenehaneden çıkarken yırttım, tavsiyelerini kulak arkası ettim.


Ve tam bu sıralarda, yaşamamın .. hem de insan gibi yaşamamın şart olduğunu fark ettim birden, ağaca dönüşmesine az kalan fidanıma bakıp.. Ve bir anlaşma yaptım yüreğimle ve beynimle ..

Bana ihtiyaç duyulduğu süre! ..  -?-

Her ikisi de onayladı anlaşmamı.. Sonra… yeniden başladım  yaşamaya.

Şimdi, baharın gelişini hâlâ nasıl fark edebiliyor gönlüm bir türlü anlayamasam da, çok uzaklardan leylâkların kokusunu aldığımda, anlıyorum ki mevsim bahardır ve yüreğimle aklımın kavgası başlamıştır.



 
 
 

12 yorum:

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Yeniden leylâk kokusu alana, alabilenlere selam olsun...

Bazen 'bazı insan'lar! için kavga eder, döverim tanrıyı. Neden zeki doğmak O'nların tercihi değildi, ama akılsız olmak o'nları tercihi idi, diye sorgularım...

Bu sadece sizi kapsamıyor, bütün zeki insanları kapsıyor sevgili Hoca'm.


gülsen VAROL dedi ki...

İfade zengini insanların yorumlarını okumak çok hoşuma gidiyor Mehmet.. Çünki yazdıkları, okudukça çoğalıyor..

Makbule Abalı dedi ki...

Yüreğimizle aklımızın kavgası hiç bitmesin Sevgili Gülsen Öğretmenim.
Leylaklar yanı başındayken bile o güzel kokuyu alamayan, farkında bile olmayan öyle çok insan var ki...
O güzel yüreğinizle ve harika beyninizle yaptığınız "insan gibi yaşama" anlaşması sınırsız nice baharı içine alacak, inanıyorum.

Leylakları ben de nasıl severim bilseniz. Bir de lavanta ve yasemin. Üçü de nasıl iyi gelir insana.
Sağlıkla güzel baharlara...

gülsen VAROL dedi ki...

Altı yıl önce, "bahar" ı tarif etmeye çalıştığım bir şiirimle başlamıştım blogtaki ilk yazıma sevgili Makbule.. demiştim ki, ister başında "ilk" olsun.. ister "son".. yaşayana göre değişir bahar!! Güzel yorumunu okuyunca aklıma geldi leylak seven dostum.. :))

nihansu dedi ki...

Uzun çok uzun zamandır bu kadar dürüst olunabilen ve bu dürüstlüğü herkesle paylaşabilen bir yazı okumamıştım, dahası galiba ilk kez böylesini okuyorum. Bana düşer mi bilmem ama tebrik ederim önce sizi Mamyim kendinizi ve duygularınızı bu kadar içten ve bu kadar objektif olarak yansıttığınız için... Ve sonra sebepleriniz, sonuçlarınız, tüm çelişkilerle yine siz... Yine gelen bahar...leylakların kokusu, ne mutlu size, ilk de olsa son da olsa baharı hissedebilmeye...
Ben bir yaşam özeti okudum sanki az önce ya da duyguların nedenine dair bir özet, bir tanımlama... Ve her bir özelliği çok sevdim sebebi ne olursa olsun, başkalarınca eleştirilse bile belki, ben sizi böyle çok sevdim.

gülsen VAROL dedi ki...

Her zaman her yerde dile getirdiğim (benim için) bir gerçek var Nihan'ım. Tanrı'nın inkâr edilemez varlığı ve dinlerin kabul edilemez oluşu.. Eğer günah çıkartma denen, her konuda menfaate dayalı bir safsata gerçek olsaydı, bugün insanoğlu kanatlarını takmış uçuyor olurdu :)).. Ancak, benim için insanın kendisine yaptığı itiraf, ruhunun kanatları olmakta. Ne papaza gerek var ne de hacıya-hocaya.. Böylece, insan denen çözümsüz ve de doyumsuz karmaşanın, önce kendi ruhuna dürüst olması gerektiğine inandım.
Beni anlayan ve bunu dürüstçe itirafta sakınca görmeyen her bir dost,hiç çıkmamacasına yüreğimde yer buldu bu yüzden.
Ben de seni çok seviyorum orkidem.

hikayelerdirgeriyekalan dedi ki...

kendi adıma da haykırmak geldi içimden ..mevsim bahardır ve yüreğimin aklımın kavgası,hiç bitmesin:)

İzmir'den Selam Sevgilerimle..Saygılar

gülsen VAROL dedi ki...

İzmir'i.. İzmir' li olanı orada yaşamayı, orada yaşadığım yılları.. seviyorum.. tabii seni de hikâyem.. Bir anlamda adına "yaşam" denen -O- kavganın hiç bitmemesi gerek..

Akgül Çubukçu dedi ki...

Gülsen hocam; kendini, yaptıklarını, yaşadıklarını, duygularını, düşüncelerini bu kadar net ve açıkça analiz ederek paylaşabilen kaç insan vardır acaba dünyada? Bütün savunma kalkanlarını kaldırıp, herşeyi açıkça ortaya dökebilmek nasıl bir cesarettir? Bir kez daha hayran kaldım gücünüze. Diyecek fazla söz bulamıyorum doğrusu, sadece okudum, şaşırdım, düşündüm, hayranlık duydum. Saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum sizi, yüreğinize, aklınıza, bedeninize sağlık...

gülsen VAROL dedi ki...

Sevgili Akgül'üm, Dünyada inandığım TEK GÜÇ insanın kendisine inanması.. sevapları ve günahlarını dürüstçe analiz edebilmesi.. Buna cesaret denebilir mi?? bana göre HAYIR!

BENDEN SELAM OLSUN dedi ki...

Gülsen Varol diye düşündüğümde. Karakter ve tavır akla geliyor ve yorumları yazarken urperiyorum.
Bu makalenizdeki dik durumunuz ds öyle. .
Sizde saygı duyulması gereken bir ne derler bir yaratılış var.
Saygılarımla.

gülsen VAROL dedi ki...

Teveccühünüz olarak kabul ettim hakkımdaki düşüncelerinizi Hasan bey. Mesleğimi her anlamda mükemmel icra ettiğim inancım hiç sarsılmadı bugüne kadar..