İtiraflarımı, inkâra kalkmadan yazarak yapabildiğim sayfalar, yazdığım roman sayfalarından daha kalın..
Çünki bu, bunca yıl kendime karşı dürüst olmanın huzurunu yaşattı bana..
Zaman zaman o yazdıklarımı okuma dürtüsüne engel olamadığımda, bazılarını yazanın ben olduğum konusunda tereddütlere düştüğüm, sonra hepsi için, "ya biri okursa" diye endişeye kapıldığım oluyor ama bu, bana engel olmaktan çok uzak bir duygu olarak kalıyor.. Hatta bazen bir kısmını sizlerle paylaşmak gibi aşüfte bir dürtünün esiri de oluyorum bugün olduğum gibi.. Sonra, bu paylaşma isteğimin sır paylaşması değil de düşünce paylaşımı olacağını ve bunu okuyan herkesin de bunu anlayacağını düşünerek kendimi rahatlatıyorum..
Hep takılmıştır aklıma mesela.. Ortalarda olmak nasıl bir duygudur acaba diye?.. Yani ortalara
dökülmek, ortalık malı olmak anlamında
değil.. uçlarda olmamak, "normal" olmak anlamında..
Zira hiç bir zaman hiç bir konuda ılıman bir iklim içinde olamadım ben .. Benim için ya "hep" olmalıydı her şey.. ya da "hiç"!
Bu yüzden, ya gökyüzünde uçtum özgürce, ya da tam tersi yerin diplerinde süründüm tutsak misali.. Bu sadece, sadece duygu anlamında değil her konuda geçerli oldu ve beni yordu ve canıma okudu!..
"Bilgi öğrenme" hastası bir insan olarak doğmuşum öyle de
gitmekteyim.. Hani dört kolludan
başımı çıkartıp, içine konduğumun dizaynı ile ilgili bilgi isteyebilirim!.. :))
Hadi
buraya kadar hoş karşılansın hoş görülsün.. Ama bir de bunun hiç hoş olmayan
yönleri var.. Hele hele bir de, anlamak istediğim veya yapmaya kalktığım şeyi anlamakta
zorlanayım veya yapamayacağımı anlayayım.. işte iplerin koptuğu an “o” an!.. Kendimi hiç ama hiç sevmiyorum o
anlarda.. Her konuda her acıya dayanıklı bir yapıya sahip iken bu konuda bu
feveran niye?.. Her şeyi yıkıp kırmak, kendimi cezalandırmak, en sevdiğim
şeyden veya kişiden kendimi mahrum bırakmak gibi sadistçe bir düşüncenin beni
teslim almasına neden hâlâ engel olamıyorum acaba?..
Herhangi bir şeyi
yapamamamın artık normal karşılanması gereken bir ömür dönemecinde olduğum
halde, hâlâ aç bir süngere benzeyen beynimle neden kendime bu işkence bir bilsem..
Her insan, yani herkes bir gün bir konuda kendisi ile hesaplaşır.. Hem de dürüstçe! "tavsiye" kelimesinin içeriği, "tecrübe" ile ikiz kardeş olmalı bence.. yani lâf ola beri gele tavsiyeler, ilgi çekme motifinin sunuluşu şeklinde ise, sunan kişiyi komik ve zavallı duruma düşürmekten başka bir işe yaramaz ayrıca sunulan kişinin de işine yaramaz!
O nedenle bana göre tavsiye, edinilen tecrübenin açılımı olmalı!
Yani demem o ki, insanın kendisiyle en dürüst hesaplaşması, pişmanlıklarını.. dertlerini.. çaresizliklerini.. günah ya da sevaplarını yazması olmalı.
Çok zor hatta tehlikeli olsa da!
Her insan, yani herkes bir gün bir konuda kendisi ile hesaplaşır.. Hem de dürüstçe! "tavsiye" kelimesinin içeriği, "tecrübe" ile ikiz kardeş olmalı bence.. yani lâf ola beri gele tavsiyeler, ilgi çekme motifinin sunuluşu şeklinde ise, sunan kişiyi komik ve zavallı duruma düşürmekten başka bir işe yaramaz ayrıca sunulan kişinin de işine yaramaz!
O nedenle bana göre tavsiye, edinilen tecrübenin açılımı olmalı!
Yani demem o ki, insanın kendisiyle en dürüst hesaplaşması, pişmanlıklarını.. dertlerini.. çaresizliklerini.. günah ya da sevaplarını yazması olmalı.
Çok zor hatta tehlikeli olsa da!
14 yorum:
Yazmak.... Dünya'daki en guzel eylemlerden biri... Ben de sizin gibi yazarak kendini rahatlatanlardanim. Daha dogrusu aslinda kendime en dürüst oldugum zamandir yazdigim zamanlar hatta kendimi en acımasız eleştirdiğim de...
Sizdeki bu azmi kendinizle olan bu Yarısı ve hic bir zaman pes etmeyisinizi cok seviyorum. Her ne kadar bazen kırılıp dökülse de birseyler :)
Hem yazmak hem her gun yeniden Öğrenmek vazgeçilmez ve paha biçilmez iki durum. Biliyorum ki bu yazıda yine gizli ustu Örtülü pek cok duygu ve durum var. Anliyorum ama anlatamıyorum.
Yazınızdaki içten duyguları ve bu duyguları yine o özgün üslubunuzla kaleme alışınızı ilgi ile okudum Gülsen Hoca'm. Kimi benzer, 'bilgi öğrenme', 'bilgiyi derinlemesine araştırma' hastalığı inanın bende de var..ve sanki bazen kendime ettiğim bu işkence karşısında, 'ipin ucunu kaçırıyorum ??? gibi geliyor !. Çünkü özellikle bu konuda kendimi fazlaca yoruyorum!! Emek vermek güzel de!.. 'verilen emeğe değer veren kaç kişi!!.' 'kimin umurunda ?' dediğim de olmuyor değil!..ama işte, hiç kimsenin değilse de 'benim umurumda' oluyor!.. alelade yapamıyorum hiç bir şeyi!. Ve bu yüzden sizi çok iyi anlıyorum Gülsen Hoca'm. :)
Ama her şeye rağmen, o her çeşit duygunun, hele ki hissederek yazılan 'gerçek' duyguların ağırlığı hiç bir şeyle ölçülemez. 'bazen kırılıp-dökülse de bir şeyler' burada Nihan'ın yorumuna katılıyorum ben de:) tüm bu 'samimi' duygular ve hissedişler de çok insana dair!. Çok ortalıkta olmak değil de, hayatı özümseyerek, dürüstçe ve cesaretle 'yazmak-yazabilmek' mühim olan.
Sizin özgün kaleminiz, hep var olsun Gülsen Hoca'm. Yazılarınız ve kitaplarınızla, edebi hayatımıza katkılarınız oldukça fazla. Sevgi ve Saygılarımla..
Bazen, geçmişle hesaplaşmanın en kolay yolu olduğunu düşünüyorum yazmanın Nihan.. Hatta bazen de aynı yazıyı değişik versiyonlar halinde eklentiler yaparak bir başka konuma sürüklüyorum intikam alırcasına!.. İki fırça darbesi ile ağacın yeşiline kırmızı çalıp ortalığı kan gölüne çevirebilen ressamlar gibi. Hani bir şiirimde de
"kalem de benim kâğıt da.. İstersem iki satırda.." diye başlamıştım ya !! işte aynen onun gibi. En ilginç yanı da insanın okurken değil en çok yazarken öğrendiği!
Sorduğun o çok dürüst soruya yine sen en dürüst cevabı vererek noktalamışsın Esin.. "kimin umurunda?" diye aklına üşüşen sorulara, "benim umurumda" diyerek.. Senin yazdığın ve yayınladığın onlarca yazı tanıtım sunum öğreti HEPSİ, bir bilgi hazinesi.. bir zevk sunumu .. bir aklın zeka ile birleşimi.. Bilirsin benim acizane takdirimde iltifata hiç yer olmaz.. Senin tüm sunumlarını bloğundaki tüm yazıları önce bir öğrenci gibi, bir gezgin gibi okuyup sindiriyorum... sonra bir öğretmen olarak hayran olup takdir ediyorum..
Yazdıklarımı beğenmeyenlerin veya ilgilenmeyenlerin göstermelik ilgi çekici taktirleri, yazdığım yazının içeriğine hakaret olur diye düşünmek en iyisi..
Mühim olan, (aynı duygu dilini konuşan insanlar için) dürüstçe yazabilmek..
Uzun bir aradan sonra yeniden yazımızla karşılaşmak ne güzel Sevgili Gülsen Öğretmenin. Ben her zamanki gibi önce sindirerek okudum. Sonra bir kez daha okudum.Her okuyuş cümlelere farklı anlamlar yüklüyor.Ya da farklı değerlendirmelere ulaşıyor insan.
Ne güzel bir iç dökme olmuş.Ben de yazarak rahatlayanlardanım. Ama yapım gereği ılıman denizleri seviyorum. Bu fırtınalı denizlerde bulunamayacağım anlamına gelmiyor. Ancak sevdiklerimi de tehlikeye atmayı düşünemiyorum.
İnandığım her konuda kalemimi her şekilde savunma amaçlı kullanıyorum. Yazmasam huzursuz olurum, kendime saygın kalmaz.
"Yapraklar" hep dalında ve yeşil kalsın,güzel görmeye nasıl da ihtiyacımız var.Esenlikler dilerim-sevgiyle...
İyi ki yazıyorsunuz Sevgili Öğretmenim ;yedi yıldır ne çok şey öğrendim sizden...Belki derin yorumlar yapamıyorum ama sizi anlamaya ,duymaya çalışıyorum...
Senin ılıman denizlerde dolaşman için sebeplerin hatta mecburiyetlerin var sevgili Makbule.. Henüz eleğini duvara asmadın sen :))) Mizaç olarak da ılıman iklimlerde seyrediyor oluşun buna en büyük sebep.. Ama böyle olduğu halde beni anlaman hatta hak veriyor olman da benim şansım.. En kötüsü hiç ılıman iklim tanımayan karakterimin, mesul olduğum kişilerin varlığı nedeniyle fazla gök gürültüsü ve şimşeğe onay vermemesi. Ne zaman ki kimini ebediyete kimini bir güzelin yüreğine yolcu ettim.. işte o zaman DEĞMEN KEYFİME!! :)))
İyi ki varsın Makbulem.. iyi ki varsınız.
Sen tek nokta da koysan Arzu, ben onu çoğaltırım.. Senin o munis gülüşünü ve kırılgan tavrını özledim.. Derin yorumların yüreğinde hapis.. biliyorum!
Yıllar evvel; bloğuma düzenli olarak yazı yazdığım zamanlarda; sizin bloğunuza denk gelmiş ve büyülenmiştim. Sessiz sedasız sizi okurdum; yorum yapmaya cesaret dahi edemeden..Kelimeleriniz arasında kaybolur; bazen bir cümlenize defalarca dönüp, günlerce üzerinde düşünürdüm. Bir hazineye düşmüştüm ben.. Yorumlara verdiğiniz yanıtlar dahi hazineden dökülen incilerdi..Cesurca, aşkla , tutkuyla, bazen öfkeyle ama her kelimesi yüreğe değen yazılarınız hiç tükenmesin...
Ve ben sizi bana yakın kılan, hayatta bu şansı ve güzelliği bana yaşatan Tanrıya şükrediyorum !!!
Çoban yıldızımmmm.... benim narin, vefalı, duygusal kızım.. ağlamanın ne kadar birbirinden farklı çeşitleri var bir bilsen.. Hatırlamakta zorlandığım kadar geçmişte kalan o mutluluktan ağlamayı yaşattın bana sabah sabah..
Sen de benim şükrüme sebep olan ender insanlar içinde olduğunu bil ve sakın unutma.
yazmak kendim olduğum, kendimden verdiğim, kendimi bulduğum bir an gibi... kimi zaman uzağımda, kimi zaman içimde, kimi zaman çok, kimi zaman az, kimi zaman kaygısız, hatta pervasız ama ille ki umarsızca akışına bıraktığım kelimelerin benden yola çıkıp, beni bulması gibi... yazmak; söze gelmiş bir ayna gibi beni acımasızca eleştirirken, şefkatli kolları ile saran bir anne sıcağında gönlümü alması gibi...
belki de bu yüzden yazmalı insan, ondan bir çok şeyi yapması beklenmezken bile kendini kendine anlatabilsin diye.
Evren... benim vakur kızım.. dün belki de sen bu satırları yazarken ben, galiba 3-4 yıl önce senden bahsettiğim bir yazımı okuyordum yapılan 38+21 yorum içinde neden senin yorumun yok acaba diye düşünüyordum. Sonra ara verip seni düşünmeye devam ettim.. Sende bulduğum güzel duyguları, hasletleri, kaleminin o muhteşem gücünü.. aynı saatlerde düşünme gücü ile buluştuğumuzu bilmeden. Yakında o yazımı tekrar yayınlamayı düşünüyorum HİÇ BEĞENMESEM DE!!! Sanki sürdüğün bahar parfümünü duymuş gibiyim!!
çağırmışsın gelmişim... de ben yazıyı nasıl okumamışım nasıl denk gelmemişim ki. merak ettim doğrusu. hevesle bekliyorum yazıyı ve bir o kadar merakla. :)
Okumanın en yüksek erdemiyle;yazgımızı belirleyecek olan öğretilere teşekkür ederek...
Yorum Gönder