Bugünlerde hep kapı çaldı
zannediyorum.. aslında ne gelen var ne giden.. Bakıyorum, kafamın içindeki o
hiç kapatamadığım kapılar yine çarpıp duruyor.. Hiç
uğraşamam düşüncesi ağır basınca, geçmişin kapısını kapatmak istiyorum usulca, ama
itirazlar yükseliyor derinlerden.. Bakıyorum ki, geçmiş, geçmemiş!!
Demek ki, kapısını aralık bırakışım bu yüzden ..
Demek ki, kapısını aralık bırakışım bu yüzden ..
Sonra
geçmişe bile gönderilmesine izin vermeyip silinenlerin mühürlü odalarından
sesler yükseliyor bu sefer.. “yargıla beni” diye bağırıyor geçmişte kalan bir
ses.. “bugün ki aklınla cevap ver bana” diye haykırıyor sonra diğeri açamadığı
kapıyı tekmeleyerek.. cevapsız uzaklaşıyorum o zincirli kapıdan..
Daha
sonra.. ses geçirmez bölmelere uzanıyorum usulca.. Ses gelmeyen tek yer orası!..
Orası, benim kendimi mahkûm ettiğim hücre.. kendi sesimden ürktüğüm nice yıllar..
bu nedenle haykırışlarımı hiç kimsenin duymadığı, sesimi ses geçirmez bölmelerde boğduğum odalar!..
İnsanın
kendisini kandırması ne kadar zor diye düşünülür.. oysa ne kadar kolaydır
insanın kendisini aldatması.. teselli etmesi… "bir daha asla" yeminlerine
inanması.. "mutlaka olacak" ların hiç bir gün olmayacağını bilerek yeniden tekrar
tekrar olacak diye kendisi ile adeta alay etmesi… bir anlamda kendisini kendi
gözünde küçük düşürmesi..
Sonra…
sonra ne oluyor biliyor musunuz? Hiç birisi, kapı ardındakilerin hiç birisi
önemini muhafaza edemiyor .. Kimi,
zamanla barışık, bir diğeri her zaman zamanla kavgalı olsalar da değişmiyor
netice.. yoksa değişmeyen “gerçek” mi?
"Gerçek" diyor bana, karşımda oturan ben!
Sonra elindeki kadehi kaldırırken, küstah bir ses tonu ile devam ediyor.. "Beyninle kavgaların, bir zamanlar hatta yakın bir geçmişe kadar, her zaman senin galibiyetinle sonlanırken, artık umursamadığın bu mağlubiyete kadeh kaldırışın neyin kutlanışı?
Biten günlerin sonunda farkına varışının mı.. yoksa bitenin gün değil ömür olduğunu nihayet kabullenişinin mi?"
Sonra elindeki kadehi kaldırırken, küstah bir ses tonu ile devam ediyor.. "Beyninle kavgaların, bir zamanlar hatta yakın bir geçmişe kadar, her zaman senin galibiyetinle sonlanırken, artık umursamadığın bu mağlubiyete kadeh kaldırışın neyin kutlanışı?
Biten günlerin sonunda farkına varışının mı.. yoksa bitenin gün değil ömür olduğunu nihayet kabullenişinin mi?"
18 yorum:
Yüreğinize sağlık çok etkileyici bir yazı, mürekkebiniz hiç bitmesin, sevgiyle aksın sayfalara...
Teşekkür ederim sevgili Öznur..Hoşgeldin.. Muhteşem bir sayfan var.. "lezzet senfonisi" sadece damağa değil, önce göze hitap ediyor gördüğüm kadarı ile..
Acaba diyorum durmadan açılıp kapanan bu kapıları zamanında açıp sonra kilitleseydik yine de açılır mıydı? Gençlik dönemlerimizde kanımızın deli deli aktığı dönemlerde o kapıların farkında olmadığımız önemsemediğimiz dönemlerde... Muhteşem bir yorum Gülsen Hocam. Yüreğinize sağlık. Kaleminiz daim olsun.
Bu arada Zafer Bayramınız da kutlu olsun.
Sevgiyle mutlu kalın.
Ben hemen hemen hepsini sildim zannetmiştim sevgili Hanife.. kapıları çok sonraları oluşturdum!! Ama sadece kendimi kandırmışım..
Zafer bayramımız hepimize kutlu olsun canım..
Oturdum şimdi yanı başınıza, sizi dinliyorum. Kulağım sizde ama gözlerim pencereden dışarda! Belki çok uzaklarda belki geçmişin gölgesine diz çöküp oturmakta!
Siz anlatın hep ..
Sen iste yeter ki.. ben hep anlatırım Gül-izim... ama bir UFAK şartım var.. geç karşıma.. kur bağdaşını.. demli çayın da hazır ..
Zaman zaman kapınızı aralık görünce "tık- tık" yapmak geçer içimden.Bilirim ki içeride yılların birikimi, yılların deneyimi var. Ama rahatsız etmemek kaygısıyla çoğu kez bir tur atıp dönerim.Bugün de masallardaki 40 kapılı odaları, onların açılmayan kilitlerini hayal ettim.
Siz o gizemli kapılarınızı hep aralık tutun sevgili Gülsen Öğretmenim. O kapıların ardındaki sihirli dünya çok kişiye pek çok şey öğretecektir.
Selam-sevgiler...
Güzel dostum, ÇOK enteresan, bugün o kapıların İLK kapananından bir mail geldi yazımı okuduğunu anlatan!!!.. İnanılacak gibi değildi.. uzunca bir süre rüya olmalı diye düşündüm.. ve şimdi... senin bu etkili yorumunu da okuyunca o kapıları ardına kadar açsam mı acaba diye düşündüm.. ne güzel roman konusu çıkar o kapılardan buram buram kim bilir diye geçti aklımdan..
Yoksa sen yüreğimden geçenleri mi okudun Makbule'm?..
Sevgiler Gülsen Hanım... Bayılıyorum yazılarınıza...
Yazdıklarım kişisel duygu ve fikirlerim olsa da, zaman zaman, hislere ve düşüncelere de tercüman olduğumu düşünüyorum.. Samimi itirafına teşekkür ederim Sezer'im..
Tock tock uzun zamandır kapınızı çalamadığım için üzgünüm hocam.Buralarda bir yerdeyiz bunu bileşim diye kapınızı çaldım.Hayatımız bitebilir ama duygularımız asla.!
Ah benim özlediğim ... hiç unutmadığım.. ÇOK merak edip yorumlar bıraktığım.. hiç birisine cevap alamayınca kötü düşünceleri kovup unutulduğumu kabullendiğim USTAM... HOŞGELDİN..
İnsan en çok kendisi ile kavga ediyor sanırım, en azından bende durum öyle. Ve bazen nasıl oluyor da bu kadar birbirinden farklı duygu içimde barınıyor şaşırıyorum.
Yazınız yine insanı kendi duygu dünyasında bir gezintiye çıkarıyor Mamim...
Okuma sevgisini ilk tatmaya başladığım yıllarda okuduğumuz eserleri neden beğendiğimizi sorardı edebiyat hocamız.. ben de, sanki beni anlatıyor derdim..
Bana onu hatırlattın Nihan'ım.. Eğer okunan yazı, eser, makale, her ne olursa olsun okuyan kişinin kendini sorgulamasına veya kendi dünyasında gezinti yapmasına sebep oluyorsa, okuyan "anlayandır".. yazan da "anlatabilendir"..
Kendinle yaptığın kavgalarında kim galip?
Hiç kimse..sonuç mu? sağlığımız
evet sağlımızı etkiliyor o zaman da zararı daha kötü oluyor..bundan dolayı ne geçmişle ne gelecekle kafa yormaya değmez..kendi adıma ben anlık yaşayan biri olarak mümkün olduğunca..HAYAT tüm her şey için kadehimi sana kaldırıyor YAŞA SEV GÜLÜMSE diyorum.
Bu harika duygu dolu paylaşımınız için teşekkür ediyorum..Esen kalın Saygılar
Evet doğru bir bakıma hiç kimsenin galip olmaması Hikâyem, kabul edilebilir.. edilmesi de gerekir.
Ancak, "geçmişle kafa yormamak" düşüncesi kabul edilemez.. içinde yitirilen değerlerin olduğu geçmişi nasıl kafa yormaya değmez olarak düşünebilir insan? Düşünecek olursak, ANLIK yaşamak denen sürecin de geçmişi var.. Aslında işte insanın kendi kendini kandırması ve kandırmak istediği konularda güce sahip olduğunu zannetmesidir bu!
Yazınızı hayranlıkla okudum, defalarca Gülsen Hoca'm..İlginçtir ki zaman zaman benzer duyguları ben de yaşıyorum. Çoğu kez 'gaipten sesler gelmiş' gibi gidip kapıya bakıyorum!.Orada birisi varmış gibi!. sonra tıpkı sizin gibi ben de diyorum kendi kendime 'yoksa geçmiş, geçmemiş mi!.' insan beyni ne ilginç!. beyin ile yürek arasındaki mesafe hiç kopmuyor!. Okudukça bu anlam yüklü ve yaşatan yazılarınızı;'Yine yeniden yazsa keşke'dediğim çok oluyor. Çünkü inanıyorum ki tıpkı konuşan duvarlarınız gibi, sizin kapıların ardı ve önü sıra da anlatacak daha çok şeyiniz var..
Edebi hayatımıza, düşsel ve duygu dünyamıza kattığınız bu zenginlikler, bizler için birer armağandır ve aynı zamanda çok değerli bir bayram hediyesidir.Size çok teşekkür ederim Gülsen Hoca'm. Yüreğiniz ve usta kaleminiz hep var olsun. Sevdiklerinizle birlikte sağlık ve esenlik dolu daha nice güzel bayramlar dilerim. En içten sevgi ve saygılarımla..
Ben de aynı cümlelerle cevap vermek zorundayım sarışınım .. Ben de yorumunu okudum hayranlıkla ve defalarca.. Her zaman söylerim takdirin teşvik edici olduğunu ancak, takdir, özünde takdire lâyık kişiden gelirse daha çok önem kazanıyor gözümde.. Bahse konu olan o edebi hayatımıza, ister görsel ister duygusal anlatımınla senin kattıklarına da ben hayranım ve sen bunu biliyorsun.. Yani al gülüm ver gülüm hesabı sırt sıvazlamak değil bizimki ve en güzel olan da bunun bilincinde olmak.
Yani demem o ki Esin'im, anlaşılmak kadar takdir edilmek de güzel.
Yorum Gönder