Kendimi karanlık bir günah çıkartma kulübesine girmiş gibi hissederim ne zaman bu defterin başına geçsem.. Yani buraya yazacaklarımla papaza anlatacaklarım arasında bir fark yokmuş gibi.. Var aslında fark olmaz olur mu?… Hiç bir papaz anlayamaz anlatacaklarımı, üstelik benim günahlarımı affetme yetkisini ben vermedikten sonra, kimden alabilir o yetkiyi?? Sır tutma konusu ise … zaten iki kişinin bildiği sır değildir!
Bu gece de aynı şeyleri .. zaten hep aynı şeyleri hissediyorum defteri ne zaman alsam elime.. "benim papazım” dediğim defterime yazmak daha mı kolay geliyor bilemem.. hani o üstünü karalamak çizmek yeniden yazmak var ya… görerek.. aklından ruhundan yüreğinden satırlara akışını izleyerek yazma, daha doyurucu geliyor bana.. Bana sanki konuşuyormuşum gibi geliyor.. Belki yaşamımda, hiç bir şeyin üstünü karalamayı beceremediğimden, veya bir çizik atmak aklıma zamanında gelmediğindendir yazmayı sevişim!!.. Bunları yaparak, yapamadıklarımın tatminidir belki yazarken yaşadığım duygu..
Sonra kalemi dişlerim arasına soktuğumda sanki uzaktan kumandayla şartlanmış gibi kapanan göz kapaklarıma ne demeli?… bir de piyano çalarken olur aynısı... biri varsa yanımda özellikle açık tutmaya çalışırım çalarken gözlerimi garipsenmesin diye.. hani sanki poz yapıyormuşum falan zannedilmesin diye!!! Hele yazarken … neredeyse ve mümkün olsa gözlerim kapalı yazmak gelir içimden aklıma gelenleri kaçırmamak için.. Sanki içimdeki göz, hızla alt yazı olarak geçerken beynimden düşüncelerim, okuyabildiği kadarını yazdırır kalemime..
Komodinimin üstünde, başucumda duran not defterime çoğu geceler ışığı bile açmadan bu içimdeki gözün okuyabildiği kadarını karaladığım olur.. ki yarısını bazen bulamam!!
Bir ses kayıt cihazı aldım .. hani aklıma geldiğinde… uykum kaçtığında… aklımdaki ses konuşmaya başladığında kaydedeyim diye.. Ama çok enteresandır ki ne zaman konuşmaya, yani yazılacakları ne zaman sesli olarak kaydetmeye başlasam söyleyeceklerimin hepsini unuturum.. “Ses” kendi sesim de olsa uyarıcı gibi, duygu kapaklarını kapatıp yazacaklarımı hapseder.. hatta vaz geçip tekrar yazmaya kalksam da o saklanan sözcüklerimi bulamam..
Bu nedenle karanlıkta yarısı deftere, yarısı bazen yastığa yazılanlar, beni anlatan duygular ve ifadelerdir.. Ve ben anlatmak istediklerimi önce yazar sonra klavyeye geçerim..
Bugün yazmak istediklerim bunlar değildi aslında. Ve belki inanmazsınız ama bazen kelimelerimi ben değil, onlar beni yönetip yönlendiriyor.. Bugün de kalemi aldığımda elime, aklıma gelenlere başlayabilmek için bir girizgâh yapmak istemiştim sadece .. yazmış da yazmışım!!! Halbuki yazmak istediğim daha doğrusu yazmayı düşündüğüm şey o kadar farklı ve ilginçti ki, şimdi bu yazdıklarımla arasında bir köprü kurmam mümkün değil!..
Belki başka bir gece.. gözlerim kapalıyken!! dertlere çareler bulunduğunda... Günahlar biriktiğinde!!!
Ben hep,
yokmuş gibi dertlerime
varmış gibi çareler ararım..
Bu yüzden
çaresiz tüm dertlere aşinayım.
32 yorum:
duyguların kalem ucundan satırlara akması ne güzeldir.
deşarj olma gibi.
kaç kişi tam anlamı ile katkısız ve maskesiz bunu yapabilir?
karaya ak diyenlerin diyarında.
selamlar.....
Onbir yıl aralıksız hem de tek bir gün atlamadan günlük yazdım; adına "Orkide" dediğim defterlere. Sonrasında zaman zaman elime aldığım ve duygularımı içimden geldiği gibi yazdığım defterlerim oldu; kimisine dış renginden dolayı "kırmızı kaplı defterim" dedim kimisine "alakasız defterim" diye seslendim. Başucu defterleriydi bunlar. Yazma aşkı daha doğrusu insanın içinden gelen o yazma dürtüsü öyle bir duygudur ki insan çalakalem yazmaya başlar ve ne ses ne de başka herhangi bir iletişim tekniği kalemin kağıtla buluşması kadar tatmin edemez yazanı. Klavyenin tuşları bu buluşmanın yanında benim için oldukça soğuk ve ruhsuz kalıyor. Yazınızı okurken kendimden çokça şey buldum ve bir kez daha çalakalem yazışınızdaki kelimeleri böylesine ustaca kullanmanıza hayran kaldım. Benim papazım dediğiniz defterinizde kimbilir gün yüzüne çıkmamış ne denli güzel yazılar vardır.
Yazılarınızı okumak zaten başlı başına bir keyifken bir de yazmak üzerine yazılarınızı okumak çok daha güzel. Aslında laf aramızda ne için yazmaya başladığınızı da merak etmedim değil, en kısa zamanda bugün yazmak istediklerinizi de bu sayfada görmeyi diliyorum; günahlar biriktiğinde ve dertlere çare bulunduğunda...
Sevgili Gülsen Hocam,
Söz verdiğim üzere ilk size huu diyor
ve sevgi, saygılarımı sunuyorum.
Bunu ısınma turu kabul ediniz lütfen!
Bunu yapmak mümkün değil sevgili zeynep.. Yani yazdıklarıma ben de zaman zaman maske takarım..
Ancak bunu yapışım, kişiliğimin zayıflığından değil, ya kişiliği zayıf olanı afişe etmek; ya da saygı duyduğum bir kişiliği rencide etmek istemememdendir.
Nihan'ım.. sana bilmeden "orkidem" dediğimde ne kadar şaşırdığını ve sevindiğini hatırladım şimdi..
Belki bir gün .. okursun o benim papazlarımı.. ya da bir gün papazım olursun günahlarımı çıkarttığım!!!!
HOŞGELDİN sevgili Jivago...
Ne hamakmış ama!!! :))
Sözünü tuttun evet.. teşekkürler.
Şimdi bana "hadi git kaldırdığın yerden al o defteri" dediniz. Ama yapamayacağım. Çünkü bir yazının girizgahından ona(?) saygı ile sevgide kusur ettiğimi anladım. Utandım.
aklımdan geçenleri yazacak/kaydedecek hızda bir alet bilmiyorum ben.
koleksiyon babında biriktirmek gibi ben de bol bol hiç bir zaman kağıda dökülemeyecek olan cümleler biriktiriyorum.
şerh düşüyorum sonra da sözlerime: belki böylesi daha iyidir.
bilemiyorum.
O papaz günahları affediyor sevgili Lodoscum!!! Hatta yapılan hataları günah bile kabul etmiyor..
Yani bir tek O'nda, kaldırıp bıraktığın yerden devam edebiliyorsun..
Bu arada suskunluğun beni üzmekte bilesin..
"şerh düşmek" ibaresi, ister istemez bana yobazların işlerine gelmeyen kararlara karşı verdikleri tepkileri hatırlattı üzgünüm!!!
Ayrıca, senin mükemmel bulduğum duru ifadelerinin içinde (yazmış ya da yazmamış ol), ne işi olabilir bu yakışıksız deyimin sevgili Sevgi'm?..
ben hiç böyle düşünmemiştim/hissetmemiştim öğretmenim.
o güruhun yokluğuna duacı varlığına tahammülsüz bir insan olarak üstelik. fakat sırf hoşlanmadığınız için bunu kullanmayacağım bir daha yorumlarımda, söz :)
tam sana yakışan bir cevap bu! .. inan bekliyordum sevgili Sevgi..
Albümdekilerden sonra, defterdekiler veya düşüncedekiler veya Gülsendekiler...
Yoksa papazdakiler mi olmalı?
Sevdim ben bu papazı:)
Muhteşem bir yazı.aynı duyguları paylaştığımı söyleyebilirim papaza
günahlarımın ne kadarını anlatsam.
piyano çalamiyorum ama müzik dinlerken çok sevdiğim parçalarla
bütünleşmek için gözlerimi kapattığım çok olur.
Selam;
Bana mı balmıştın Gülsen?
.
.
.
Haa, unutmadan; ben Papaz!
Herkesin anlattıkları kendi papazında kalmalı!! ki ben bu kaideyi zaman zaman yıkarım bilirsin sevgili newbahar.. Kimbilir belki bir gün ortada "kaide" falan kalamayabilir!!
Bizleri BİZ yapan duygular bunlar..O nedenle kırk yıllık dosta anlatır gibi yazdıklarım sevgili Hüseyin usta..
Ha, usta hüseyin.. ha çırak gülsen!!
Sana neredeyse bir yıl önce bakmıştım sevgili eceleriminecesi..
hani İstanbul'a gelip, beni bekletip uğramadığında!!..
O gün tren kaçtı sevgili papazım!!! :))
hani derler ya.. çocuklarla konuşurken..
yüzüme bak.. dinlerken..
işte bi zamanlar bir yazı okumuştum..
tüm duyu organları dış etkenleri içeri aktran birer giriş kapısı.. zaten azalanırken yani yüksek sesle yapılan uyarıları dinlerken çocuk.. bir de göz teması kurmaya dayanamazmış..
gözlerimizi çocuklardan iyi bilecek değiliz ya..
ben de yumarım..
iyice içime yoğunlaşabilmek için..
hatta bazen kaptırıp yazarken öyle kısarım ki..
gözlerin kapalı mı senin derler..
=)
hayatta birşeylerin üzerini kolayca çizememek bir güç olmalı..
çizmeyi çağırıştıran şeyler yolunda olmayan şeyler demektir di mi..
sık sık.. güç konusunu irdelemem bundan..
gücün de çeşidi var.. savaşma gücü kadar tahammül gücü de önemli bir etken..
ama sanırım ikisi birden aynı kişide aynı düzeyde olamıyor.. belki doğaları gereği..
bir de fikir uçuşmaları .. güzeldir..
bazen de orda olduğunu hiç bilmediğiniz bir yere iniş yapar insan..
sevgiyle..
atalet
sevgili hocam, papazı bilemem ama hepimizde bir kara kaplı ve onu yaralayan kanatan bazan da gıdıklayan bir hançer misali arasına sapladığımız bir kalemi vardır illaki. ve onun raksından gölgelerdir kara kaplıya düşen beynimizden geçenleri değilde kendi istediklerini yazan çizen...sevgiler.
"dilimin kılıcı" demişim bir şiirimde kalemime.. kendi istediklerini yazıp, karşımdakileri düelloya davet eder gibi gerçekleri kuşandığı için ..
sonra bir başka satırında aynı şiirimin aynı kaleme "gönlümün elçisi" demişim sevgili gordion!!
Bu bir çelişki mi yoksa hem istediğimi hem istediğini yazan bir elçi(!)mi papazıma yazan??
Hülagu Han'lar yıkmasa o tahammül güçlerini sevgili atalet,
o karalanası, üstü çizilesi yazılar da yazılmazdı mutlaka.. Ben de her iki güçten de var.. onlar da zaman zaman aralarında savaşıp galibiyeti ya da mağlubiyeti paylaşabiliyorlar..
Bir gün iniş yaptığım bir yerde seninle karşılaşmak isterim!!
"Ben hep,yokmuş gibi dertlerime
varmış gibi çareler ararım..
Bu yüzden çaresiz tüm dertlere aşinayım."
çok "sahiplendim" bunu. Yazdım, dolabıma astım.
her defasında içimi böyle titretmeyi nasıl başarıyorsunuz anlamıyorum... :)
aynı enstrümanlarda takılı, ama farklı sesler veren teller vardır.. Takılı olduğu yerlere göre, perdelerine göre değişir sesleri.. Tüm tellere de vursan arpej gibi ses ahenkli çıkar bilirsin..
Bir de aynı tellerin farklı enstrümanlara takılı olduğunu düşün... ahenk yoktur çünki bulunduğu yer yanlıştır..
Yani özetle sorunun cevabı sevgili Sevgi'm:
bizler aynı saza takılı telleriz ..
Günah çıkarmak istiyorum.
Ya da bir papazla sohbet de iyi giderdi.
Papaz,beni dinlesin yeterdi,Derdim var galiba
Derdim olmasa zaten bir yabancıya birşeyler anlatmak gereği duymazdım o zaman kimbilir.
Ben yazmayı anlatmaya tercih ediyorum sevgili canan.. çünki benim papazım, dinliyormuş... anlıyormuş.. üzülüp seviniyormuş gibi yapmıyor!.. Taşıyamadığım yükleri sayfalarının arasına koyup kurutuyorum çiçek misali.. hiç itiraz etmedi bugüne kadar!! :)
okul yıllarında ilginç bir hocam sayesinde alışmıştım bakmadan yazmaya...
koskoca tahtanın üstten 2 satırlık yerini kullanırdı...
ilk satır formüllerle dolunca 2.ye geçer...
2. satıra başladığında ise ilk satırı silerdi :)
bu sayede hızın yanısıra kendime özgü kısaltmalarda icat etmiştim...
halen kullandığım...
papaz-mış- gibi yapanlar sayesinde çoğumuz defter sahibi olduk...
iyide oldu...
zamana mekana ortama bağımlı olmayan bir yoldaş oldu:)
çok sevdim bu girizgahı...
sevgiyle...
Sonra o yoldaşların yerine ve benim için olmazsa olmaz 0.5 uçlu kalemin yerine, tık tık sesli klavye geldi sevgili seden..
"klavyede daha çabuk şiir yazıyorum üretmek daha kolay" dedi bir tanıdığım şair(!)..
Artık daha az defter kullanılması, sadece ağaçların fazla kesilmemesi açısından sevindirici diyeceğim ama elleri kıçlarının üstünde düğümlü, göbekli dişlek müteahhit bozuntuları hem defteri hem ağacı sevmiyor ne yazık ki!!...
ama ben seni seviyorum seden üstelik girizgahlarımı da seviyorsun sen..
O kayıt cihazı yada not defteri hiç kaybolmaz inşallah!
Eskisin duygularınla, sözlerinle, yazılarınla...
Paylaştıklarım var dostlarla .. Ama yırttıklarım da var sevgili antipatik (olmadığını -hala- düşündüğüm) yazar..
Şimdi papazı bulduk valla.
Aynaya mı baktın ?
Yorum Gönder