Rakip olmayınca hele hiç çekilmiyor!! :)
En iyisi miyadı dolanları ya da artık zevke hitap etmeyenleri kapatmak diye düşündüm.. Sadece bu sayfam (nedense post kelimesini HİÇ sevemedim doğrusu olsa da, veeeee hiç kullanmadım) açık kalsın.. aklıma gelenleri, bir dost kulağına fısıldar gibi yazayım… Okuyan olmuş olmamış… beğenen yorumlamış yorumlamamış…. hiç umurumda değil diyeceğimi zannettiyseniz beni tanımamışsınız demek ki… :)))
Hem de nasıl umurumda bir bilseniz!..
Ama bu sanal alemde o da, yani paylaşım da karşılıklı pek çokları için.. al gülüm ver gülüm misali… pek çoğu okumadan yorum yapabiliyor, sonuna “ben de beklerim” i ekleyebilmek için, pek çoğu da yorum yapsın yapmasın gölgesinden bile tanıdığım güzel insanlar.. sırlarımı olmasa da, dertlerimi paylaştığım, hâtıralarımı anlattığım, ayak seslerinden güç aldığım dostlarım..
Ancak nedenini bilmediğim, bilmek için de uğraş vermediğim bir küskünlük mü desem yorgunluk mu inanın adını tam koyamıyorum, ama artık eskisi kadar yazmak gelmiyor içimden.. temcit pilâvı gibi eski yazıları yayınlamak da pek tarzım olan bir davranış değil.. yaptığım olmuştur arada ama güncellemek adınadır bazı olayları veya günleri.. Şimdilerde farklılık arayışım sadece yeknesaklıktan sıkılmamdan ..
İlk iş feysimi kapatma olmalı.. Sonra "kuytular" ı yerin dibine sokmak!! (soktum zaten) Bunları yazarken bir yandan da iç sesimi dinliyorum.. durmadan lâfa karışan ve beni yalanlayan iç sesimi… “yazsana doğrusunu erkeksen” diyen!!… erkek olmadığımı bile bile.. Her erkeğin mertlikten nasibini alamayacağını mı öğrenemedi hâlâ??? Duymamış gibi yapıyorum.. bunu da yeni öğrendim.. duymamış gibi.. okumamış gibi.. mış gibi muş gibi yapmayı!! Kendimi hiç kandıramadım diyemem. Ömrüm kendimi kandırmakla geçti çünki.. aramayanı .. yazmayanı.. anmayanı, anlamayanı.. bozuk paradan beter harcayanı.. canıma okuyanı.. beş para etmeyeni.. değer biçilecek emsal bulamadığımı… ah… saymakla bitmeyecek konuların hepsinde kandırdım kendimi.. de, şimdi, beni yalanlayan iç sesimi kandıramıyorum iyi mi? . Belki de farklı bir arayış içine girmek isteyişim bu yüzden..
Ne zamandır uzak kaldığımı düşündüğüm bilgi yarışmaları geldi aklıma.. Sorup soruşturdum.. tavsiyeler aldım ve üye olup başladım..
Kategoriler var yarışmada .. Her gün için her kategoriye 10 kere katılma hakkına sahipsin Genel kültür- Tarih- Edebiyat- Müzik- Spor- Sinema gibi dallarda.. 30sn. süre içinde doğrusunun seçilmesi gereken 4 cevap seçeneği var.. Üstelik ödüllü!!! İlk başta "genel kültür " vardı.. seçme yaptığım için değil, içeriği hakkında bilgi sahibi olmak için onu tıkladım..
Ölmek sözcüğünün anlamı aşağıdakilerden hangisi ile belirtilir?:
-kırılmak - Hesap kesmek - Nalları dikmek – Araklamak (nalları dikmekmiş )
Mehmet Aslantuğ’un eşi aşağıdakilerden hangisidir?:
- arzu – hülya – aşkın nur – Sibel (arzu imiş)
Bunları bilmekle genel kültür sahibi olacaksam cahil kalmayı tercih ederim diye düşünüp GENEL KÜLTÜR yarışmasından çekildim .. MÜZİK kategorisine geçtim… ilk soru:
-manda yuva yapmış söğüt dalına aşağıdaki bestecilerden(!) kime aittir?
Seçenekler içinde “öküz” seçeneği olmadığı için seçemedim ve müzik kültüründen bile geçemeyip yarışmayı kazanamadım..
Boy Corc denen obiçimin, müziğe katkıları hakkında sorular sorunca da, önce içimden, sonra hızımı alamayıp dışımdan yüksek sesle bu bilgi yarışmasını hazırlayanlara hürmetlerimi suna suna, hazırlayan ekibi aradım… sadece “Allah belanızı versin” demek için.. adına kültür yarışması dedikleri için.. Ama bulmak ne mümkün!! Sonra vazgeçtim.. zaten Hürriyet’ten de vazgeçeli çok oldu diye düşündüm!!!…
Şimdi ne zaman canım hürmet sunmak istese girip bir-iki yarışma sorusu okuyorum … keşke seçenekler hazır olmasaydı da cevaplayan yazsaydı diye düşünüyorum…:)))) İşte o zaman yarışmanın birincisi kesin ben olurdum!

28 yorum:
Ben ve çocuklar seviyoruz bilgi yarışmalarını. Ufaklık bile 3. sınıf olduğu halde mynete girip bilgi yarışmasında rakip buluyor kendine.
Ama bilsek bir şey kazanmayacağımız, bilmesek kaybetmeyeceğimiz sorular yok muuu?
Face'de sizi hayat arkadaşı (kadın) olarak kaydettim, kalemimin incisi seçeneği yoktu çünkü :)
Sevgiler Gül-iz den
Gayri ihtiyari güldüm gül-izim..
İki nedeni var..
Birincisi, sanki kapıyı açtım... askerden dönen oğlumu gördüm karşımda gibi bir his duydum bunca suskunluğundan sonra yorumunu görünce.. bir yandan da aklıma geleni Newbahara yazsam ne der??? diye düşünürkennnnn.... hayat arkadaşın olduğumu öğrendim. ve koptum!!!
Evet seçeneklerin az oluşuna takmıştım ben de bir ara.. "hayat koçu"... olmalı diye düşünmüştüm..
Senin kaleminin incisi olmak, nasıl güzel bir ayrıcalık benim için anlatamam.. sağol bitanem.
Ne diyeceğimi bilemiyorum Sevgili öğretmenim.Ama sizi çok özlüyorum her yerde ...bilgi yarışmasına acı acı gülümsedim ,ne günlere kaldık dercesine.Selam ve sevgiler.
Mart geçsin de gel ... eğer sağ/salim çıkarsam kazma kürek yaktırandan, nisanda baharın tadını birlikte yaşayalım İstanbul'da..
Ben de seni özledim sevgili Arzu'm.
Hocam siz biliyorsunuz..iç sesin ego kadar konuşkan olmadığını..ama konuştuğu zaman bir soruna dikkat çekmek istediğini ve sorunun çözümüne kadar konuşmaya devam edeceğini..(Yine biliyorsunuz ki biz onu küstürmedikçe, o dostun hep doğru anlarda konuşacağını)
Dün gece tam da iç sesini dinlemeyi reddetmiş ve anında dersini almış biri olarak, ormanı yakmadan:) çürümüş ağacı kesmeyi denemenizi önersem..sınırı aşmış olur muyum bilemedim...
O nedenle sözün burasında müzik! sorusuna verdiğiniz yaratıcı cevaba gülmekten katıldığımı, Allah sizi de gecenin bir saati böyle güldürsün dediğimi, bildirmeyi borç bilerek..hemen kaçıyorum:)
Lodoscum.. eski dostum benim.. gecenin yarısı ben de seni cevaplamadan kaçamam ..
Nasıl ihtiyaç duymaktayım, yol gösterici tecrübelerden ders almadığı halde doğruları aktarmayı bilen bir bilgeye!! :))
Evet.. haklısın.. niye çürümüş ağacı sulayıp yeşermesini bekliyorum ki acaba??
hep birlikte gülelim diyorum ben de Ayfer'im.. zamanlı zamansız... yerli yersiz... varsın deli desin deliler!!!
Muzeye ve kupalara bir iki dakika baktim ne kupasi ki acaba bunlar diye, tabii yaziyi okumaya baslamadan once :))) supersiniz!
Bu arada benim ic sesim de benden cok konusuyor bazen, hic sus bilmiyor :)
Bu karar bize eziyet gibi olacaksa da, sizi rahatlatacaksa...
Bugün ben de güldüm sayenizde öğretmenim..Teşekkürler...
Ben "KUYTULARI" da beğeniyorum. Yarışmalarımız da bize uygun. Eğitim, müzik, heykel, bilim hangi seviyedeyse yarışmalarımız da öyle. Bileşik kaplar gibi, toplumdaki genel yükseklik neyse her şey ona uygun değil mi! Dostlukla.
Yoksa o kupalarla konu başlığını mı birleştirdin sevgili A-H? Nerdeee o bilgi bolluğu bende??
:)) az bir şey cadaloz ve de çokça mutlu olan ve ruhundan çıkan o iç sesin konuşmasa şaşardım zaten :))
Bilmiyorum eceleriminecesi... beni rahatlatacak mı??? sanmıyorum! ama deneme - yanılma - öğrenme ile geçen ömre bir yeni yıl daha eklemedeyim..
Sevgili Cumbada.. güzel meslekdaşım biliyor musun birisinin gülmesine sebep oluşumdur beni mutlu kılan..
Bileşik kap??? hani bir taraf dolu ve dibe vurmuşken, diğer tarafın boş olarak tavana yapıştığı kaplar mı sevgili Alizafer??
Eğer bu tip yarışmalar halkın zekâsına ve de muhtemel bilgi dağarcığına göre hazırlanıyor ise... O kefeler hep eşit durur bence.. Hani, "böyle kafaya böyle yarışma!" der gibi..
"kuytular" ise ilk ve muhtemel bir "son" şiirle şimdilik silindi Alizafer.
Ben yorumları okumadan önce yazmak istedim.Yarışma programlarında gezip yorulacağınıza siz yapın da biz cevaplayalım.
Mesela her yazıda beş soru olsa bize bir süre tanısanız ve biz araştırıp cevaplayabilsek ancak bu soruları-tersini düşünmedim zaten.Sizin sorularınızın nedense kazık :)) olacağını düşünüyorum affınıza sığınarak :P
Ya da sizin yorumunuzla bestecileri tanısak, müzik eserlerini,gerçi ben daha çok hangi dönemlerde ne çalıp söylediğinizi merak ettim,hala piyano çalıp çalmadığınızı, hangi müzikleri neden dinlediğinizi ve eski film müzikleri hakkındaki yorumlamanızı tercih ederim de siz bilirsiniz ne yazacağınızı azıcık hatırlatsak...
Ha birde kitabınıza sonunda kavuştum,imzalatmak için geleceğim yakın zamanda,haberiniz olsun.
Ben kuytuları çok seviyorum,vazgeçmek istemiyorum.Kuytuları okudukça gerçek kuytular kuytu olmaktan çıktılar,sığınacak bir liman oldular.Orada hayata yeni hamleler için güç buluyorum ben,vazgeçmek istemiyorum.NOKTA.
Son iki yorumda yazdıklarımla yazılıda sorulan sorulara enteresan cevaplar verip yazılı sonucunu bekleyen çocuklar gibi yorumlarımın cevabını bekliyorum :) Heyecanlandım yemin ederim ..
sinirim bozuldu bir gülme krizi ile baş etmeye çalışıyorum sevgili asortik krep... yapmamı istediğin yarışma programlarında soracağım sorular geldi aklıma.. eminim cevabını bileceğin o soruları okumak istemezsin!!! :))
Amma... lâkin geldiğinde, kitabımı imzalarken sana o sorulardan bir demet sunabilirim!!! :)))
Cevaplarımı verirken yakınlarda Atatürk büstü bulunur mu yoksa ben yanımda getireyim mi..? :)))
Birde sizi gülümsetmek adına yazılmıştı ilk yorum demek ki başarıya ulaşmışım :)
Bir bilsen ki sevgili asortik krep, o limana dönüştüğünü söylediğin kuytulardayım ben. Çatım katımı kapatmadım çünki o gücü ben de orada buluyorum hâlâ!!
Bir şiirin duygularla örtüşmesi neticesinde, herkes o şiiri, ya kendisinin yazdığını veya kendisi için yazıldığını düşünebilir.. Ancak kendisi için yazıldığını bile bile kabul etmemek o kişinin olmayan duygu dünyası hakkında da bir fikir verebilir..
Ve ayrıca, şiirlerin mutlaka kendisi için yazıldığını zannedip üstüne almak da,o kişinin ruhsal rahatsızlıkları hakkında bir fikir verebilir.
şimdilik bu böyle güzel krep!
Silmek, her zaman olmasa da zaman zaman sevdiğim eylemlerden biridir, rahatlatır. Bunu, toplu bir temizlik zamanı olarak tanımlarım. Ancak kendi adıma "Kuytular"a üzüldüm, orası benim de huzur bulduğum, gözlerden ırak çatı katımdı. Ne zaman ferahlamak(!) istesem kendimi orada buluverirdim. Belki bir zaman sonra yine sığınağımıza kavuşuruz, kim bilir?
Bilgi yarışması kısmında ise kahkahalarıma engel olamadım, hani güleriz ağlanacak halimize hesabı...
Sanal alem ne kadar da çevrelemiş bizi değil mi? Bloglar, sanal oyunlar, yarışmalar, sosyal paylaşım siteleri... Her birinin tadı başka da olsa ve sıkça kullansak da yine de dozunu iyi ayarlamak gerekiyor sanırım.
Belki daldan dala atladığım bir yorum oldu ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim; ahh o iç sesler yok mu? İçimde sanki beş kişi barındıyorum, taşıyorum. Ve bazen onların birbirleri ile konuşmalarına, tartışmalarına oturup gülebiliyorum veya kızabiliyorum. Ama tüm bunlar insanın kendisini kandırması değil bence sadece doğru olanı yapabilmek adına kendince hesaplaşmaları...
Geç geldim, çok konuştum, içinde birbirinden çok farklı konuları ve anlamları barındıran bu yazınızı elbette diğerleri gibi çok sevdim.
Daldan dala atlanan bir yazıya da ancak bu kadar atlayışlarla dolu bir yorum yapılabilirdi sevgili Nihansum..
Sanal olan hep sanalda mı kalmalı diye bir soru düşürdün aklıma şimdi.. içimdeki ses lâfa karışmasa cevabını bulurum diye düşünüyorum ama o, "cevabı zaten biliyorsun a salak" diye terbiyesizlik yapıyor!!! :))
Birbirine rakip yetiştiren sistemi kökünden red edeli epey oldu sevgili hocam.Doğan Cücen bir yazısında diyor ki:
"İnsanın Anavatanı çocukluğudur."
1950'lerden sonra çocukluk mu bıraktı bu sistem? Üzülerek yazıyorum
bu sistem bütün çocukların hayalini çalarak, sağlıksız bireyler yetiştirmekle mükelleftir.
Sevgi ve dostlukla...
ben bu kadar kötümser değilim.. 1950ler hatta 60 lar, o "anavatan" sevgisini ve anılarını korumayı bilen bir nesil sevgili Mehmet.. 70 lerden sonrası ise adeta yepyeni bir IRK !!! Teknolojinin özürlü nesli! Duyguları, bırak kök salmayı yeşermemiş bir nesil.. Hata ise "biz yaşamadık bari onlar yaşasın" diyen ebeveynlerde..
Bugün torunumu okulundan almaya gittim .. onun belki de 10 hatta 20 yıl sonra hatırlayabileceği anılar yerleştiriyorum hafızasına.. "anne ne gereği var şimdi" dense de!! "bu akıl ona çok lazım olacak" dense de.. anavatanı çocukluğunu ve o günlerin anılarını unutmasın diye çabalarım..
Bak bir dokundun bin ah!! işittin sevgili Mehmet.. :))
Hocam sizin aldığınız kupalar size yeter.şimdi yazma zamanı,zaten yozlaşmış sorulara bizim vereceğimiz cevap standarttır.....
Son derece net anlaşılır bir yorum.. hoşuma gitti.. haklısın!
Şu anda kendimi o kadar yorgun hissediyorum ki Gülsen hocam, anlatamam. Ama beni o yorgunlukla bile gülümseten yazınıza, okuyup da yorum yapmadan gitmek çok haksızlık olacaktı. Yalnız bu yorgunlukla, hakettiği yorumu da yapacak kadar kafam yerinde değil. Ama siz anladınız beni değil mi? :))
Sevgili Anjelika'm, gerçekten yorgun olmakla, yorgun hissetmek bir hayli farklıdır bilirsin.. Dilerim yorgunsundur... yurt dışı gezileri... aile sorumlulukları.. vesaireler yüzünden!!! :)) dinlenince geçer.. tatlı bir rehavet kalır geride..
Alllah gönül yorgunluğu vermesin.. taşımak zordur bilirim..
Yorum Gönder