İlkokulda okuduğum yıllarda gidilecek her yere yürüyerek gidilirdi.. küçük yerleşim birimleri için normal olabilir ama zamanın büyük şehirlerinden sayılan doğup büyüdüğüm kent için bu geçerli değildi.. Ancak ulaşım aracı diye bir tanımla tanışmamıştık, bu nedenle de her yere ve yöne yürürdük.. Ayakkabılar ayakkabılıkta dizim dizim durmazdı.. herkesin tek ayakkabısı olurdu PARAMPARÇA olduğunda da yenisi alınırdı.. bu artık altının pençe tutmayacağı anlamına gelmekteydi..
Teyzemler Samsun’da adı ermeni mahallesi olan bir semtte otururlardı.. ve yürüyerek en kestirme yol şehir mezarlığının içinden geçen yoldu.. ve ben de orayı tercih ederdim ve her gidişimde bir adamı (bana göre adam, aslında bir sokak serserisi) kafasını kırarak dönerdim.. ceplerimde irili ufaklı taş taşırdım elimde de mutlaka hava nasıl olursa olsun şemsiye olurdu.. Bu yaptıklarım için aile büyüklerimden hiç azar işitmedim sadece çok daha sonraları kendilerince aldıkları tedbirler olduğunu öğrendim.. Eğitimle öğretimin birbirinden tamamen bağımsız olsa da, birbirlerinden ayrılmaz bir bütün oluşturması gerektiğine çok muhteşem bir örnek idi benim ailem..
Henüz 9-10 yaşlarımda başladığım bu antrenmanlara, öğrencilik yıllarımda, yatılı okul hayatımda, öğretmenlik mesleğim süresince de devam ettim. Benim tepkime uğrayanlar MUTLAKA haksız idiler.. Ama neredeyse tamamında cezalandırılan ben oldum…
Bir tek matematik öğretmenimi, (ki, tam bir eğitimci olduğunu yıllar sonra anlayabildim) dersinde hiç kimsenin kopye çekmeye muvaffak olamadığını söyleyen, ve eğer bunu kendisine yakalanmadan yapıp, ders sonunda itiraf eden olursa aldığı notun karne notu olacağını söyleyen rahmetle andığım hocam Osman Yalın’ı ayrı tutmam gerekir.. Çünki, bütün formülleri yazdığım kâğıdı, yazılı başladığında sıramın kenarına oturur gibi ilişen hocamın toplu iğne ile beyaz önlüğüne iğnelerken, iğneyi böbrek civarına batırmam neticesinde….. sormayın!!! .. Netice korkunçtu!!!... Ben disiplin kuruluna gideceğimi veya zaten kör topal geçtiğim dersten sınıfta kalacağımı düşünürken…. Hocam, belini ovalayıp, elindeki kağıda bakarak.. “bunca meslek hayatımda böyle bir kopye sistemi görmedim ..” dedi.. sonra birden durup biraz sertçe. “ iyi de kızım ne geçecek eline tut ki ben kalktım sınıfı dolaşmaya başladım.. sana ne faydası olacak?” diye sordu.. “önemli olan bütün sınıfın kopye çekebilmesiydi.. hocam.. siz gezinirken herkes sırtınızdaki kağıttan okuyacaktı” dediğimde, “dilerim bu yapıcı zekâyı hep olumlu yerlerde kullanırsın varol” demişti… O zamanlar “ne iyi adam” diye düşündüğüm hocamın daha sonraları ne muazzam bir eğitimci olduğunu anlamıştım..
(Ve maalesef bu yapıcı denen zekâyı yakın bir geçmişe, hatta bir-iki hafta öncesine kadar bile, pek de olumlu yerlerde kullanamadım.. Olayı şirin bir hikâye şeklinde sunduğumda bana hak vereceğinize eminim!)
Halbuki, Gazi Eğitimde English Grammer dersimizde gramer hocamız Mr. Anderson’un yaptığı küstahlığı haklı bulan da bir eğitimci idi!!! Geniş zamanlı teneffüs denilen arada, bahçedeki bankta otururken yanıma yaklaşıp, “you are not a good muslem” dedikten sonra yere tükürmüştü.. Nedenini bile sormadan anında yerimden fırlayıp okkalı bir şekilde hocanın ceketine (aslında hedefim suratı idi ama boyu çok uzundu) tükürmüştüm.. 10 dk. Sonra müdür muavini Vahit beyin odasındaydık.. Adama neden VAH-İT dendiğini o zaman anlamıştım.. “hadi özür dile de şundan başımı elin gâvuru ile derde sokma” diyen müdür muavinine “eğer sormazsanız, eğer neden gelip bana iyi bir Müslüman olmadığımı söyleyip yere tükürdüğünü sormazsanız burada sizin yanınızda da tekrar tüküreceğim hocam” dedim.. Bitişik ara kapısı açık odadan diğer müdür yardımcısını odasına çağırdı ve sordurdu nedenini… Mr. Anderson denen adamın cevabı; “ çünki ramazan ayındasınız ve bu kız sakız çiğniyordu” oldu.. “SANA NE BE HIYAR?” denmesi gerekirken.. zabıt tutuldu ve ben disiplin kuruluna sevk edildim..
Demem o ki, ben hep mükemmel olan eğitimcilerin hafızamda yer eden anılarını hatırlamıyorum. Böyle dangalakların da, maalesef ne öğretmenliği ne de o eğitimi tam hazmedememiş za®tların da öğrencisi olduğumu anlatıyorum zaman zaman.. hoş görüldüğümü umarak.. dileyerek.. :)
Muzurluklar ve haylâzlıklar çok olunca, zamanınızı ve limonlarımı fazla harcamamak gerekir diye düşünüyorum.. unutmazsam, devamını Pazar’a yine yazarım..
Sevgilerimle dolu hayırlı cumalar dilerim efendim!!! :))))))

21 yorum:
Böyle haylazlıklara can kurban Sevgili Hocam:)
bence böyle müdürlerin çok olduğu eğitim sisteminde hele de yabancı öğretmenlere gösterilen aşırı ilgi sebebiyle bir öğrencinin bu öğretmene tükürmesi çok önemli ve üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gereken bir olay.
Günümüze gelip bakınca ne yazık ki eğitimcilerin değişmediği bunca sene düşünmektense gün doldurmanın öne çıktığı bir sistemi görüyoruz.
Ağzınıza , düşüncenize, cesaretinize sağlık olsun, sevgiler
Yaptığınız hareketin adını zarifliğiniz sebebiyle "haylazlık" olarak adlandırmışsınız Kocayüreklim. Öylesi bir etkiye pek de doğal bir tepki sadece, son derece de haklı olan.
Çürük elmalar her yerde olabilir ama insan olan gün geçtikçe küflü koflu taraflarını tazelemeye uğraşmalı galiba.
Rahmetli babaannem de bana öleceği güne kadar "sus kızım sen ne çekersen dilinden çekersin" derdi ama ben vallahi ilk golü yemeden gol atmayan bir insandım halbuki. Yazdıklarınızı okurken, kendimi buldum.
Sevgili Nazlı'm gerek o devirde gerekse günümüzde ülkemizde görev alan, konsolostan öğretmene kadar tüm yabancıların işgal ettikleri görevden daha farklı görevleri vardı.. hâlâ öyle..
O zamanlar bunu değerlendirebilmekten çok uzaktık.. öyle olduğu halde "yankee go home" diye pankart açardık..Şimdikiler kucaklarını açıyor!!!
Benim haylâzlıklarım da genelde hep haksızlık üzerine idi.. daha neler var !!
İlk golü yediğimde de gol attım ... gol yiyeceğimi anladığımda da ilk golü ben attım senin tabirinle sevgili ecelerinecesi. Bu arada kafa kırdığımın çok üstünde kalbim kırıldı o da ayrı tabii....
Kimi insan haksızlığa isyanını ruhunda yaşar, kimisi de karşısındakini yaşadığına pişman eder..
Hangisi tercih sebebidir geçer akçe olarak bilemedim..
Yazdıklarınızın ve bizlerle paylaştıklarınızın onda birini yapabilseydim eğer veya sonrasında yapabileceğimi bilseydim eminim çok daha mutlu olurdum. Bu sebeple önce büyük bir takdirle sonra da imrenerek okuyorum bu zeka ışıltısı haylazlıkları...
Haksızlıklara karşı verilen böylesi tepkilerin sonucu disiplin cezası olabilir, olsun. Bana göre daha önemlisi kişinin kendi iç mahkemesinde doğru karara ulaşması ve gerektiğinde de susmaması. Siz bunu çok güzel örneklerle sundunuz bugün.
Unutmadan Vah-İt kısmında kahkahalarım ofisi çınlattı :)
Yanlış olmayan tek kanun sadece doğada var Nihan'ım.. Diğer her türlü kanunlarda hatalar eksikler değiştirilmesi düzeltilmesi gerekli yerler her zaman vardır..
Ne güzel demişsin insanın iç mahkemesinde doğru karara ulaşması ve gerektiğinde susmaması diye.. Ama inan bana susmak çok ender de olsa, yerinde yapıldığında inat olmaktan çıkıp erdem olabiliyor.. Yeter ki, iç hesaplaşmanda pişmanlık galip gelmesin..
Bu yazıyı okuyunca bazı huylarımızın ne kadar örtüştüğünü bir kez daha anladım.
O yılların ve disiplin odasının dili olsa da size, beni anlatsa.:) En çok bir hafta okuldan uzaklaşma cezasını severdim. Bir önceki posta yazdığım gibi, siz/biz kafeste değil, sokakta büyüyen, öğrenen bir nesildik sevgili hocam...
Sevgi ve dostlukla iyi hafta sonları...
O yıllar... İçimden kendimle yaptığım sohbetlerimde son derece dürüst kendime sorarım.. seçme hakkım olsa, ya da yeniden bu ömrü yaşama şanssızlığım olsa, neleri isterim ya da silerim diye..
Aman allahım o nasıl bir tenakuzdur ki içinde düğüm olurum dışarı çıkamam.. Birini seçmesem yaşanmışın, kaybetmek istemediğim tek varlığa sahip olamıyorum.. ya da yaşamak istemediğim ülkede olmasam, ben BEN olamıyorum sevgili Mehmet..
Değişmesini istemediğim tek şey ise, "zaman" .. yani pek çok değerlerin sokaklarda öğrenildiği dönem..
Sözlü iletişimin bittiği anlarda insan bazen farklı ifade tekniklerini devreye sokmak durumunda kalabiliyor:)
Her saldırı bir savunmadır dersek, bu tepkisel davranışlarınız için ne muzurluk ne de haylazlıktır diyebiliriz hocam...Ve böyle olduğunda elbet yıllar sonra anımsadığımız hikayelerimizden ders te çıkarır keyif de alırız:)
Keyif almanız, alabilmeniz daha önemli benim için sevgili Lodoscum.. Sözlü iletişim bittiğinde devreye sokulabilen çok daha farklı yöntemler olduğunu biliyorum ama benim tercihim demeyeyim de benim refleksim de BU!!
Her satırı keyifle okudum. Nne yaptıysan ,ne yapacaksan altına imzamı düşünmeden koyacağım kadar iyi tanımanın mutluluğuyla ben de vah-ite ve za(r)ta gülerek yorumluyorum:)))
Teşekkürler Nalân öğretmenim ama yine de sen sen ol, yaptıklarımın altına imza atma... derim!! :))
İşte BU da sizde 'kendimden' bulduğum buldukça keyiflendiğim özelliklerinizden biridir hocam....
sanırım sevgiyle ilgili bu da:)
"SAN"MAM.. ÇÜNKİ EMİNİM :))
Ohhh Harika... paylaşımın için teşekkürler.
Eline ve haylazlıklarına sağlık sevgili gülsen hocam.pek okumadım ama orta ikideyken fen bilgisi dersinde.Bayan hocaydı.bir kız hocam neden yıldızlar kırpık görünür dedi cevabı bilmeyen hoca(nasıl hocaysa)sınıfa dönerek yıdızlar kırpık gözükmez değilmi çocuklar dedi,bütün sınıf evet hocam gözükmez dedi.kız mahçup olup başını önüne çevirdi.yıldızların kırpık gözüktüğünü bilen ben konu üzerinde düşünmeye başladım.dersin konuları değişti çok zaman sonra parmak kaldırdım.hoca buyur dedi,ayağa kalkıp hocam yıldızlar kırpık gözükür dedim ve devam ettim çünkü uzaktaki ışıklar bize ulaşıncaya kadar atmosferin çeşitli katmanlarında kırılarak gelirler dedim o esnada çalan zil hocayı mahçubiyetten kurtarırken,soruyu soran kızda bana gülümseyen gözlerle baktı....
bir hoca kendi konusunda bu kadar basit bir bilgiye sahip değilse onların yetiştirdiği gençlikte cumhuriyete ancak bu kadar sahip çıkabilir.
Bilmediğini bilmeyenden korkmamız gerektiği söylenir.. Öğretmen bildiğini öğretendir sevgili Hüseyin usta.. herşeyi bilen değildir.. Keşke bunu tüm öğretmenler bilebilse.. ve bence, güzel bir erdemdir bilmediğine "bilmiyorum" diyebilmek..
Ama bak, en azından aklında güzel bir gülüşün kalmış olması, sana hocayı unutturmamış!!! :)))))
Belkide diplomalarım dizi dizi duvarımı süsleyecekti Pakize hocam tüm sınıfın önünde çözemediğim bir problem için benimle alay etmeseydi, ama yinede kötü diyemem, belkide bu yolla hırslandırıp adam ettikleride vardır..
Eskiden mahallelerimiz küçüktü, okulda herkes birbiri ile komşu idi, Pakize hocamın bu durumu göz önüne almasını isterdim ama, piyango bana vurdu işte..
Altı delik ayakkabıma pençe yapmaya çabaladığım geldi aklıma, gülümsedim, gülümsettiniz, teşekkürler sevgili Hocam..
Saygılar sevgiler...
Ah benim mükemmeli temsil eden dostum sevgili Tufan.. sen dizi dizi diplomaları olanları mahcup edecek kadar mükemmelsin. Her konuda. Senin gibi bir dostum olduğu için gerçekten şanslıyım.. Bir de şu de-da lara dikkat etsen!!! :)))) Bak görüyorsun pakize hocalar her yerde var!!!
Hayranım sizin haylazlıklarınıza... Bayılıyorum okurken, imreniyorum. :))) Belki de çocukluğumda hiç böylesine cesur olup da bir çok şeyi yapamadığımdandır, kimbilir?
Çocukluk anılarınızı okumayı çok seviyorum, hep yazın lütfen, ne olur. :)
Bir gün gelip bitecek ama sevgili Anjelika'm.. aklımda kalan haylazlıklar mı biter .. hatırlayacak akıl mı ... yoksa yazan kalem mi??? bilemem artık:))
Yorum Gönder