Durdurmamın mümkün olmadığı bir kavgaya giriştiler.. Olan bedenime oluyor.. Tercihimi sorsalar hangisinin galip gelmesini istersin diye, akla gelen ve de normal olan tercih “beden” olmalı.. Ama o zaman seçimde sıra vermediğim akıl, nasıl akıl edecek bunu da, birinciliği bedene verecek? O zaman da, ruh 3. sıraya düşünce, ruhu olmayan bedeni ne yapsın beden??
3 bilinmeyenli denklem değil bu.. ama ondan daha zor..
Yılların acısını, kahrını, hak ettiği ya da reva görülen yükünü taşımaktan yorgun bir beden.. ve o bedeni kendi gibi zinde zannedip istediği ortama sürüklemek isteyen bir ruhun elinde esir bir gönül.. her ikisinden de bıkmış, zaman zaman gel-gitler yaşayan bir akıl..
Ve BEN.!. bu üçgen kavgası içinde, kendimi üçünden de soyutlayıp kaçmak, ayrılmak isteyen bir garip yolcu!
Geçmişteki haylazlıklarımın devamını yazmak için oturmuştum oysa klâvyenin başına.. ve başlamıştım da.. öğrencilik yıllarımda okulda.. öğretmen olarak okullarda.. ve evde yaptığım haylazlıklarımı yazmayı sürdürürken... birden direksiyon kırdı hafızam!…
Baktım, yine geçmiş güzel günlerimin tarlalarında koşturmaktayım!..
Halbuki, elime tığ alsam, (yok bu olmaz tığ bilmem) elime şiş alsam, ( evet bu oldu.. güzel örgü örerim üstelik..) köşeme çekilsem, burnumun üstüne düşürsem yakın gözlüğümü, dizimi de çene altıma dikip torunlara (a-aaa Allah söyletti 2. si yolda mı ne?) kazak vesair örsem!!!.. "normali bu" diyorum yüksek sesle kendime.. biraz sertçe!.. bak canım diyorum .. sen torun torba sahibi bir büyükannesin!! o nedenle… işte tam bu geveleme anında kasıklarıma sonra mideme giren sancı ile sanki gerçekten köşeme çekilmişim gibi ayağa fırlıyorum.. dersin ki dokuz aylık gebeyim, sancım tuttu!!..
Anlatamıyorum sonra bu halimi kimseye.. “anne ne işin var bu havada dışarıda?” bu soruyu soran oğlum asabımı bozuyor!!… bir de üstelik “kanguru gibi “diye eklemiyor mu gıcık oluyorum!!.. :) Ben yaşıma başıma bakmadan zıplaya zıplaya seke seke yürüyormuşum.. acele etmeden ağır ağır gitmeliymişim yolda.. Orson welles'in şarkısını söylüyorum yüzüne karşı.. içimden geçeni gizleyip!!
Kimseyi inandıramadım.. umurumda da değil.. zaten inandırma girişiminde hiç bulunmadım.. sadece nim bahsi geçtiğinde o coşkuya yenik düştüğümün;… “geç bu ayakları… “ türünden itiraz edildi sustum!
Bu aralar oldukça sık düşünüyorum bu üçgen kavgasını çünki içimdeki beni ben yapan o coşkunun azalması beni ürkütüyor..
Ağır ağabeylere oldum olası illet olmuşumdur.. (oğlum aç buçuk öyledir)Karadenizliler, bu tipler için “kanıma ekmek doğriii” derler!! İnsan, üzüntüsü ile, sevinci ile, aşk ile meşk ile çoşku içinde olmalı .. Ben turfanda bir meyve yerken de iliklerime kadar coşku ile doluyorum.. ya da baharda açan ilk çiçeği dağ yamacında gördüğümde… nicedir özlediğim bir ses duyduğumda.. bir hediye verildiğinde… Donuk don yağ gibi olamam!! Bulaşıcıdır bu coşkum üstelik.. nemrudi havada dolaşanlara bile bulaştığını bilirim..
Oğlumdan biraz büyük bir yeğenim var o aradı dün.. sakın dışarı çıkma diye.. "unutabilirim bu tembihi zira alzaymer oldum ben" dedim..
“yaa.. zavallı alzaymer!” dedi !!..
Yine konuya giremedim… oysa haylâzlıklarımı anlatmamı istiyor içimdeki!.. Unutmazsam … haftaya .. belki bir yerinden başlarım devamının !!

Halbuki, elime tığ alsam, (yok bu olmaz tığ bilmem) elime şiş alsam, ( evet bu oldu.. güzel örgü örerim üstelik..) köşeme çekilsem, burnumun üstüne düşürsem yakın gözlüğümü, dizimi de çene altıma dikip torunlara (a-aaa Allah söyletti 2. si yolda mı ne?) kazak vesair örsem!!!.. "normali bu" diyorum yüksek sesle kendime.. biraz sertçe!.. bak canım diyorum .. sen torun torba sahibi bir büyükannesin!! o nedenle… işte tam bu geveleme anında kasıklarıma sonra mideme giren sancı ile sanki gerçekten köşeme çekilmişim gibi ayağa fırlıyorum.. dersin ki dokuz aylık gebeyim, sancım tuttu!!..
Anlatamıyorum sonra bu halimi kimseye.. “anne ne işin var bu havada dışarıda?” bu soruyu soran oğlum asabımı bozuyor!!… bir de üstelik “kanguru gibi “diye eklemiyor mu gıcık oluyorum!!.. :) Ben yaşıma başıma bakmadan zıplaya zıplaya seke seke yürüyormuşum.. acele etmeden ağır ağır gitmeliymişim yolda.. Orson welles'in şarkısını söylüyorum yüzüne karşı.. içimden geçeni gizleyip!!
Kimseyi inandıramadım.. umurumda da değil.. zaten inandırma girişiminde hiç bulunmadım.. sadece nim bahsi geçtiğinde o coşkuya yenik düştüğümün;… “geç bu ayakları… “ türünden itiraz edildi sustum!
Bu aralar oldukça sık düşünüyorum bu üçgen kavgasını çünki içimdeki beni ben yapan o coşkunun azalması beni ürkütüyor..
Ağır ağabeylere oldum olası illet olmuşumdur.. (oğlum aç buçuk öyledir)Karadenizliler, bu tipler için “kanıma ekmek doğriii” derler!! İnsan, üzüntüsü ile, sevinci ile, aşk ile meşk ile çoşku içinde olmalı .. Ben turfanda bir meyve yerken de iliklerime kadar coşku ile doluyorum.. ya da baharda açan ilk çiçeği dağ yamacında gördüğümde… nicedir özlediğim bir ses duyduğumda.. bir hediye verildiğinde… Donuk don yağ gibi olamam!! Bulaşıcıdır bu coşkum üstelik.. nemrudi havada dolaşanlara bile bulaştığını bilirim..
Oğlumdan biraz büyük bir yeğenim var o aradı dün.. sakın dışarı çıkma diye.. "unutabilirim bu tembihi zira alzaymer oldum ben" dedim..
“yaa.. zavallı alzaymer!” dedi !!..
Yine konuya giremedim… oysa haylâzlıklarımı anlatmamı istiyor içimdeki!.. Unutmazsam … haftaya .. belki bir yerinden başlarım devamının !!

22 yorum:
Benim, hayatın ne olduğunu bilen sevgili bilgem:) İçinden umman geçen bu iç sesli yazınıza bayıldım.
Fakat o ağrıyı merak ettim ben..Tekrarlarsa şikayetinizi eksik etmeyin lütfen.
Bilge'likten fersah fersah uzak biri için ne doyumsuz bir haz!!
İnsanın belli bir yaştan sonra ara sıra kendiyle çelişmesi ve kendini sorgulaması çok doğal...doğal olmayan, içinden geldiği gibi davranamaması. Benim tanıdığım kadarıyla, Gülsen Hocamız kimseye pabuç bırakmaz...doğası gereği/kendi bildiğince, yatağından taşan nehirler gibi coşup denize akar...
En içten sevgi,sağlık dileklerimle..."akış"a devam hocam!
Verdiğin manevi güç sabah sabah derman yerine geçti sevgili Mehmet.. Ama pabuç bırakmadığımı zannede zannede çook geç pabuçsuz kalanın ben olduğumu anladım.
Kime göre veya neye göre normal? "Normali bu" dediğiniz gibi olsanız o zaman siz, siz olamazsınız ki? Bazen sizinle konuştuğumda benimle yaşıt bir arkadaşımla konuştuğumu sanıyorum, üzüntülerimi paylaştığımda karşımda beni olağanca sevgisiyle sarmalayan bir anne şefkati buluyorum, işimle ilgili bir konuda karşımda akıl hocam duruyor, ve genel anlamıyla herşey için de yaşam koçum.. Bu kadar farklı kimlikleri benim nazarımda barındıryor olmanız bile sizin en büyük farklılığınız..
Üçgene gelince...Keşke hep eşkanar üçgen olabilseydik kendi içimizde, her biri diğerine eşit olsaydı da bu çelişkileri hiç yaşamasaydık diyorum. Ama sonra hemen karar değiştirip bazen aklın bazen bedenin bazen de ruhun galip gelmesinin farklı durumlarda farklı olumlu sonuçları olacağını düşünüyorum. Hepsi eşit olsaydı yaşam ne kadar da sıkıcı olurdu.
İçimden kıs kıs da gülüyorum bazen; ne kadar şikayet etsek de aslında bu durumu, bu çelişkileri ne kadar çok sevdiğimizi de bildiğim için.
Kanınıza ekmek doğramayan, her daim tüm coşkuları sizinle yaşayabilen insanlarla çevrelenmeniz dileğimle..
Güzel, mutlu Pazarlar...
Roller değişiyor yavaş yavaş Nihan'ım.. Baktım da, muhteşem bir akıl hocası kimliğinle yaşam koçum dediğine çaktırmadan doğru olanı aktarmaktasın.. :)
Defalarca okudum yorumunu itiraz etmek için didikledim !!! Sonra hepsini aldım kabul ettim..
Ne mutlu bana!
İnsanın iç sesinin kendiyle kapışması bu kadar mı güzel anlatılır..? :)
O üçgeni oluşturan güce de hayranım bu arada :))
Ben de o iç sesime hayranım aslında sevgili asortik krepim.. Bana hiç görmediğim tanımadığım halde mükemmeli bulmamda yardımcı olduğu için.. senin gibi.. diğer tüm dostlarım gibi..
Umarım ve dilerim kıymet bilmede bir hata işlemem.
Ruh, akıl, beden..
Müselles, eskiden böyle derdik sanıyorum üçgene..
Siz bu güne kadar onları birbirini yiyerek bir arada tutmayı başardıysanız, bundan sonrada sorun olacağını sanmıyorum, o müselles zaman zaman kendi içinde çelişse de sınırların dışına çıkılmasına pek izin vermiyor, yani hocam, canınız istediğinde hangisini tercih ederseniz ara ara şımartmak keyif verir bence..
Saygılar sevgiler...
valla ben bile bu mereti müselles diye okumadım Tufan sen nereden bildin onu da anlayamadım şimdi !! :))
Zaten başımıza gelenler hep o kendimizi şımartmaktan kaynaklanmıyor mu??
Coşkun ve yaşama isteğin hiç eksik olmasın usta.
Böylesi gerçek anlamda kokuşmuş bir dünyada, o coşkudan mahrum olanlara acıyorum desem inanır mısın ustacım??
Hepimiz adına dileğine teşekkürler..
Eminim ki siz,akıl+ruh ve bedeni dengede tutmayı başarabilirsiniz.Bazen birisi üstün gelmiş,zafet kazanmış gibi olabilir.Akıl devreye girer,ruh ve bedeni yönetebilir o zaman.Ruh,nasıl olsa bir yerlerde bekler ve ihtiyaç anında koşar yardıma.Bedense ne kadar yıpransa da,yorulsa da,bazen teklese de diğer ikisinin yardumıyla ve gücüyle kendini onarır.Bakarsınız üçü kolkola girmiş sinemaya gitmiş veya bir kafede sohbet ediyorlar.Hiçbirinden vazgeçmeyin siz..Onlar kendi aralarında anlaşırlar nasıl olsa..Sevgiler,saygılar..
Teşekkürler sevgili Selma.. bir şekilde herkesin üçgeni - dörtgeni var!! bazılarının ki de gözünü para ve iktidar hırsı bürümüş olan yamuk!!! :))
Bu arada, Bloglarının hiç birisine giremiyorum haberin olsun.
evlatlar koruyucu olmak istiyorlar.. sediklerinin sağlıkla uzun süre yanlarında olmasını.. hastalarımın evlatlerında da görüyorum bunu bazen.. suçlamaya dönüşüyor bazen hatta.. kısıtlamaya engellemeye.. hep aynı şeyi söylüyorum.. hayat onun hayatı..
anlıyorum bu koruma duygusunu da abartmamak gerek sanki..
coşkuyu azaltmamak gerek..
ben sanırım şunu söylerdim.. "gezeceğim.. tozacağım.. görürsün sana neler edeceğimmm =)..
atalet..
ben sana inanırım.. Tam, doktora inanırım yazacaktım ki, yer yüzündeki tüm doktorlardan nefretim geldi aklıma..
Ama sen gerçekten özelsin sevgili ataletim..
Çocukların bu abartılı koruma duyguları aslında "titrerim mücrim gibi..." den kaynaklanmakta.. hani omuz neyse ne de, bir de kalça girerse işin içine kabilinden!! :)
Yazınızı okuduktan sonra Sevgili hocam kendi üçgenimin nerelerde ve hangi durumda olduğunu !!!! merak ettim. Uzun bir süre düşünürüm artık:)
Altından ne çıkacak bilemem ama böyle güzel tasvirden sonra en azından onlara yaklaşımım daha yumuşak olacak sayenizde:)))
Oğlunuzun tepkisine gelince belki sizi biraz sıkıyor ama inanın insanın elinde değil. Bir saniyede o kadar kötü şeyi bir arada düşünüyor ve öyle korumacı kesiliyorsunuz ki annenizin bundan bunaldığını görmüyorsunuz bile(tecrübe konuşuyor)
ona hak veriyorum ama siz yine bildiğiniz gibi yaşayın diyorum:)))))
sevgilerimle, iyi haftalar diliyorum
Şu anda farkında değilsen ne durumda olduklarının, biri biri zaten galip gelmiş diğerlerini susturmuş demektir sevgili Nazlı'm..
Hiç elleme istersen!!! :))
Ruh bedenden daha haylaz, ama akıl ikisini de idare edecek kadar mükemmel... Bu nasıl güzel bir anlatımdır öğretmenim? (Azıcık ders alabilir miyim? İfade güçlüğü çekiyorum da son zamanlarda :) Öpüyorum sizi kocamaannn...
Benian..
Seni anmadığım gün var mı ki benian??? :)))) Adınla yaşa.. mutlu yaşa..
Eğer sen de ifade güçlüğü çekersen ört ki ölem!!!
Ne desem bilemedim, ama içimden yükselen duygu şu ki; Ben sizi seviyorum. Ne yapsanız yakışıyor size. Çok keyif aldım bu yazınızı da okumaktan, ama haylazlıklarınızı merakla ve heyecanla bekliyorum.
Bu arada geçmiş olsun ve kendinize lütfen dikkat edin...
Sevgilerimi gönderiyorum.
rahatsızlığım bu sefer delip de geçti..gibi!!! Roma maceralarını merakla bekliyorum ondan sonra haylazlıklara devam ederim.. :))
Yorum Gönder