
O günleri tekrarlamakta fayda yok.. fayda olacağını bilsem bile tekrarına niyetim yok. O gün bugün aradan geçen onlarca yıla rağmen ve o tanrının, bana “tesadüf” kimliğine bürünerek yardım etmesine, hatta yenilikler icat edip yaşamıma devam için sebepler sunmasına rağmen ben, o “tesadüf” ü hiç affetmedim..
Her kadın, kırklı yaşların sonunda bedensel bazı değişime uğrar ve elli yaşlarında hormon bitişinin sancılarını çeker. Henüz o yaşlarda bile değilken, her şeyi ile tükenmiş bir bedeni kabul ettim ben kendime ait değilmiş gibi.. ve her an ne zaman isterse beni terk edebilirmiş gibi kayıtsız kaldım o bedene..
Yüreğimdeki acıyı körükleyen şarkıları duyduğu için kulaklarımdan nefret ederek yaşadım.
Başkalarının, hatta en yakınımda yanımda olanların bile gözlerinde bir hilkat garibesine dönüşmüş olmam beni hiç rahatsız etmedi. Fikirlere değer vermeyi unuttum.. insanlara hoşgörü göstermenin fuzuli olduğuna inandım..
Çevremdeki kadınların bana göre çok satıhta olan hatta hiç olmayan acılarına saygı duymadım ve onları etrafımda görmeye tahammül edemedim. Kırıcı olmaya başladım.. ve buna engel olmadım!.. Sanki yüreğim sadistçe bir zevkle, çok önemsiz sıkıntıları büyük acılar gibi yaşayan şımarık ve doyumsuz insanlardan intikam almayı seçti. Sonunda kendimi tecrit ettim.. hiç kimseye duygularımı ve isyanlarımı dile getirmedim. Yalnızlığım tek koruganım oldu, ağladığımı kimse görmedi hatta hissetmedi.. Etrafımda olan kuru kalabalığın beni duygusuz bir kadın olarak gördüklerini hissettiğimde onlara sadece acıdım.
Üzüntünün meydanı boş bulup yerleştiği bedenimde teker teker organların eğrilip bükülmeye başlaması önceleri gidişin yaklaştığını düşündürüp sevindirdi beni, sonra, tam da bu sıralarda, yaşamamın, hem de insan gibi yaşamamın şart olduğunu fark ettim birden, ağaca dönüşmesine az kalan diğer fidanıma bakıp!
Ve bir anlaşma yaptım yüreğimle ve beynimle .. "Bana ihtiyaç duyulduğu süre..!.. " dedim!
Her ikisi de onayladı anlaşmamı..
Çevremdeki kadınların bana göre çok satıhta olan hatta hiç olmayan acılarına saygı duymadım ve onları etrafımda görmeye tahammül edemedim. Kırıcı olmaya başladım.. ve buna engel olmadım!.. Sanki yüreğim sadistçe bir zevkle, çok önemsiz sıkıntıları büyük acılar gibi yaşayan şımarık ve doyumsuz insanlardan intikam almayı seçti. Sonunda kendimi tecrit ettim.. hiç kimseye duygularımı ve isyanlarımı dile getirmedim. Yalnızlığım tek koruganım oldu, ağladığımı kimse görmedi hatta hissetmedi.. Etrafımda olan kuru kalabalığın beni duygusuz bir kadın olarak gördüklerini hissettiğimde onlara sadece acıdım.
Üzüntünün meydanı boş bulup yerleştiği bedenimde teker teker organların eğrilip bükülmeye başlaması önceleri gidişin yaklaştığını düşündürüp sevindirdi beni, sonra, tam da bu sıralarda, yaşamamın, hem de insan gibi yaşamamın şart olduğunu fark ettim birden, ağaca dönüşmesine az kalan diğer fidanıma bakıp!
Ve bir anlaşma yaptım yüreğimle ve beynimle .. "Bana ihtiyaç duyulduğu süre..!.. " dedim!
Her ikisi de onayladı anlaşmamı..
İlk defa paylaştığım bu duyguların hoş görüleceğini umuyorum. İnanın bana hiç abartısız her yıl, takvimlerde yok saydığım mart ayı geldiğinde , bir yıl boyunca sakladığım, zaman zaman zor engellediğim gözümün yaşlarına, tüm şehitler ve şehit evlat için izin veriyorum..
Ve bu ay, dünya nimetlerinden kopup manastıra kapanan rahibelerle bir gönül bağı kuruyorum.
Ve bu ay, dünya nimetlerinden kopup manastıra kapanan rahibelerle bir gönül bağı kuruyorum.
14 yorum:
.......
Sarılmak istedim tüm yüreğimle...
Hayatinizi bir bahçeye benzetirsek Sevgili Gülsen hocam o kocaman agacinizin yaninda lafi bile edilmez ama kenarda kosede kalmis bu 'ot' icinde hayata tutunmaniz cok onemli.
Ben biliyorum ki aslinda yılın her ayi size Mart. Sözün bittiği yerdir. Burada bizimle paylaştiğiniz icin kendi adima tesekkur ediyorum.
Iyi geceler benim canim hocam
Öylesine güzel, öylesine içten ifade etmişsiniz ki duygularınızı insan bir kez daha hayranlık ve saygı duyuyor. Acı yaşandıktan bir süre sonra (bittikten sonra diyemiyorum haklısınız, hiç bitmez ki.) geride kalan anılar, izler, işaretlerle, beynimiz ve yüreğimiz hayatı daha yaşanabilir kılar.
İnsanın kendine böyle bir özeleştiri yapması hele bunu başkalarıyla paylaşması çok kolay değildir, cesaret ister.
Günler, aylar adlar, renkler hayatımızın bir parçası. Onlar bizimle anlam kazanıyor veya kaybediyor. Mart ayında paylaştığınız o çiçekler nasıl da iç açıcı. Daha önce karda kuşları hayranlıkla izliyordum. Müzikleriniz her zaman büyüleyici.
Siz çevrenize bu kadar ışık saçarken lütfen kendinizi karanlığa mahkum etmeyin. Ve sanırım diğer fidanın size ihtiyacı var.
Acınızı saygıyla paylaşıyorum.
Selam-sevgiler...
Öncelikle içten bir merhaba... daha önce okuyup, yorum yapamamıştım.
Mutlu hafta sonlarına...
Bir ananın yüreğinde çakan kıvılcımların satır aralarında hayat bulması.... Bu kadar mı içten anlatılır...
Ne denir ki.
Ne diyebiliriz ki.
Ne desek o yürek bildiğini duyumsayacaktır. Çünkü hep böyle olmuştur.
Saygıyla.
Mart ayı her yıl kapımızı çaldığında biliyorum, sizi, bu ayı karşılayışınızı, sessiz çığlıklarınızı... Hatta bazen hissediyorum yüreğimi birşeyler buruyor işte o anda telefona sarılıyorum.
Sadece biliyorum Mamy'im, anlıyorum diyemem, sadece bir ses bir nefes kadar yakınınızdayım ve sizi her haliniz ve duygunuzla çok seviyorum.
Duygularınızı öyle içten ifade etmişsinizki sevgili Gülsen öğretmenim..unutmayın hayat sadece bize ait değil canımızdan can verdiklerimizde hayatımızdalar ...acınızı paylaşıyorum..
Cehennem Deresini çok önceleri okumama rağmen bazı teknik sorunlardan dolayı ancak bloğumda paylaşabildim..
çeverenize verdiğiniz ışıklar hiç sönmesin..
Gülsen hocam, bu derece derin duygu anlatımına ne yorum yapılabilir ki? Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin, böylesi bir yara iyileşmiyor. Her kelimeniz, yüreğinizdeki o acıların ateşinden oluşan bir kor gibi. O yakıcılığı taa içimde hissettim, kahroldum, yine gözyaşlarımı tutamadım. Gözlerimin önünde bir su perdesi...
Öyle işte, bu yorumun devamı yok.
Yaşanılan her şeyin bir nedeni varmış..ben, buna inananlardanım öyleki yaşadıklarınızı kaleme alma kabiliyetinin bahşedildiği bu anlamda duygularınızı ifade ediyor ve bizlere yansıtabiliyorsunuz..biliyorum kolay değil ama yinede sizden çok rica ediyorum ne olursunuz unutun demiyorum hakkım da yok ama lütfen kendinizi daha fazla heba etmeyin..sizin için hep güzel dileklerde bulunuyorum önce sağlığınız sonra huzur ve mutluluğunuz için..Kendinizi çok iyi bakın Sevgimle esen kalın Saygılar
Sevgili Öğretmenim ,yıllar önce gözlerimiz konuştu büyük acıyı...Kaçırmak istedik gözleri ,soramadık neden...Tanıştığımız yıldandan beri mart ayı nedir biliyorum ,sonsuza dek bileceğim...İnsana verilen en büyük acıyı yaşıyorsunuz ve her mart ayında yeniden alevleniyor o büyük ateş...Sabırlar diliyorum ,güzel tesadüfler diliyorum sizi mutlu edecek.Sevgi ile...
Sevgili Gülsen Hanım,
Acınız çok ama çok büyük. Bir annenin başına gelebilecek en büyük felaket.
Sözün bittiği yer... ne söylense sizi rahatlatmayacak ama giden gencecik fidanınız gittiği yerde çok mutlu, onu kimse üzmüyor, acı çekmiyor, çok huzurlu, o bir melek..diye düşünürseniz daha az üzülürsünüz. Bir de benim kişisel inancım, bizi bırakıp bu dünyadan gitmek zorunda kalan sevdiklerimiz bizim onlar için üzülmemizi istemiyorlar. Gittikleri yerde mutlu huzurlu olduklarını bize anlatmağa çalışıyorlar.Biz anlamıyoruz. Biz üzüldükçe onlar da üzülüyor diye düşünüyorum.
Bir de bizi biz yapan acılarımızdır.
Acıları karşılama, sindirme şeklimizdir. Bir gün tüm sevenlerin kavuşacağına inanmak güzel bir çözüm.
Sizi ve asil ruhunuzu yazılarınızı seviyorum.
Lütfen kendinize iyi bakın bedeninize ve ruhunuza daha fazla acı çektirmeyin. Sizi bırakıp gitmek durumda kalan gencecik fidanınız meleginiz sizin mutlu olmanızı ister, acı çekmenizi istemez.Siz onun için üzülürseniz o sizin için daha fazla üzülür. Hangi anne evladını üzmek isterki ?Lütfen üzülmeyin. Onun sizi ne kadar çok sevdiğini, sizin de onu ne kadar çok sevdiğinizi düşünün. Mutlu olun ki meleginizde mutlu olsun.
Sevgi ve saygılarımla,
Derya
Sizi okuduğumda hatta tanıştığımda farkettiğim gizli bir hüzün vardı keşfedemediğim, sonradan anladım ki bu büyük acıymış, daha bir saygı duydum metanetinize,insanlara ve Dünya'ya sabrınıza.. Keşke her zaman sizin gibi güçlü olabilsek ve sessiz de olsa haykırışlarınızın enerjisini karşınıza dikilip de duymamak mümkün değil.Zaten hayata karşı duruşunuzu görüp saygı duymamak da elde değil.Biliyorum asla başka bir sevginin yerine konmaz ama sizi seviyoruz,bunu unutmayın...
Kendimi hatırlamaya başladığım zamanlar sanirim 3 yaş olmalı. Ama acıyı bildiğim ya da tahmin ettiğim,insanların duygularını emmeye başladığım ilkokul çağlarında duvarda asılı anne-babamın resmine bakıp öldüklerini hayal ederek büründüğüm acıyla ağlardım.Hala düşünürüm..Ama şimdi anneyim..Evladım için bürünülecek her acıya katlanmak bana şölen olabilecekken onun yokluğunu, yok olabileceği gerçeğinin varlığını düşünemiyorum,yok sayıyorum..Bu acı bir yüreğin yaşayabileceği en büyük acıdır. Bundan çıkabilenler gazidir ve hatta şehit...
Yorum Gönder