10 Mayıs 2010 Pazartesi

----- Günah çıkartma..

               Çok sevdiğim bir arkadaşım vardı yıllar önce ben Ankara’da yaşarken o İstanbul’da yaşıyordu.. Beni özlediğini…. Beni merak ettiğini…. Beni rüyasında gördüğünü… hatta bensiz boğazından geçmediğini … söyleyerek, akşam uçağı ile Ankara’ya gelir bende kalır sonra sabahın kör karanlığında yine uçakla istanbula dönerdi.. Sonra bir geldiğinde, o gelip döndüğü uçağın pilotu ile bir yasak aşk yaşadığını anlatmıştı.. O zamanlar “çıkmak” diye bir mefhum olmadığı için ve de evli bir erkekle ilişkisi olan kadının adı direkt olarak “metres” olduğu için… ve de eğer kadın da evli ise o zaman onun adının or.spuya çıkmasına kimse engel olamadığı için bu durumlar son derece gizli yaşanırdı..
            Ben tutucu bir insan değilim.. Yani, ahlak anlayışım pek çoklarına göre farklıdır.. Tek bir konuda hiç değişmeyen, yıllar önce de bugün de, hiç değişmeyen tek katı ahlak kuralım, evli bir kadının bir gönül ilişkisine girmesidir.. Hoş göremem.. aşka son derece saygılı olsam da! Evli bir erkeğe gönül veren bekar kadınlar için bu katı tutumdan kurtarabilirim aklımı.. eğer bir beklenti yoksa, yani kurulu düzeni zedelemeyi amaçlayan bir tutum sergilenmiyorsa ve kişiler gerçekten mutlu bir süreç yaşıyorlarsa, bu sadece onları ilgilendiren bir konudur… diye düşünebilirim...

            Ama maalesef hem arkadaşım hem de aşık olduğu adam evliydi.. Yani benim o arkadaşım için, ahlak dışı kabul ettiğim ahlak anlayışımla çelişkiler yaşadığım ve çok çok mücadele ettiğim yıllardı.. Bir gün yaptığını kabullenemediğimi, aşkına mağlup oluyorsa eğer boşanıp dolu dizgin yaşaması gerektiğini söyleyip “sende hiç izzetinefis yok mu?” diye sormuştum… Bana, “izzetinefsim olmadan yaşayabilirim ama nefesim olmadan yaşayamam o benim nefesim” demişti.. Kısa bir süre sonra uçak düşüp o ilahi aşk yaşadığı pilot ve tüm mürettebat ve de yolcular ölünce, belirtilen ölü sayısına bir kişi daha ekleneceğinden endişelenmiştim.. Ben çok uzun bir süre tedavi gören arkadaşımın hayatından hep endişe ettim.. O seyrine doyum olmayan güzel kadın, insan kılığından çıkmış olarak, ruhsuz ve çirkin bir görüntü sergileyerek ve herkesten kaçıp saklanarak yaşadı..

              Benim hastaneye yatırıldığımı doktor olan kızından duyduğu gece geldi.. Hiç konuşmadan (ki zaten ağzımdaki burnumdaki tüplerle konuşmam imkansızdı) saatlerce konuştuk sanki.. Yemin ederim alt yazı okur gibi gözlerimizden okuduk içimizden geçenleri öylece suskun dururken.. Neredeyse üç senedir birbirimizi görmediğimizi hatırladım..


             Yattığım sedyede saçlarımı avucu ile geriye geriye doğru iterek severken, yavaşça kulağıma  “uçağın düşmesini bekleme” dedi.!.






Beni affetme arkadaşım!

20 yorum:

Newbahar dedi ki...

Yanlış zamanda, aşk doğrusu...

Kim izah edebilir yaşayandan başka!...
İnsanoğlu ise anlamamakta ısrar eder, zamanın değilde aşkın yanlışlığına inanır.

Aşk, geliyorum demez ki.

gülsen VAROL dedi ki...

Anlamamakta ısrar edildiğini anlamak da,o yanlışı yaşayan olduğunu isbatlıyor sanki sevgili newbahar..

Ecehan dedi ki...

Aşk genelleme kabul etmeyecek tek şeydir bence. Bu yüzden genel ve toplumsal bakış açısıyla bakıp, uçakları düşürmemek lazım.
Newbahar'ın da çok güzel söylediği gibi; "Kim izah edebilir yaşayandan başka!..."

gülsen VAROL dedi ki...

müştereklerde buluşmak ne güzel sevgili eceleriminecesi.. asgari ya da azami!!

Gordion960 dedi ki...

Sevgili hocam sizin gibi düşünenlerdenim, aşk kural tanımıyor ne yazık ki sonu hüsran olsa da herkez kendi hayatını yaşıyor ama,,, dostluluk baki olunca ne önemi varki.

Akgül Çubukçu dedi ki...

Çok acı bir öykü. İçinde insanın olduğu öyküde, her türlü duyguya rastlamak mümkün. Bu yaşam öyküsündeki arkadaşınıza gelince, o yaşadığı yanlışın cezasını çok acı bir şekilde çekmiş diye düşünüyorum. Aldığım bir öğüt vardı yıllar öncesinden. "Kimseyi yaptığı şeyden ötürü kınama, bir gün senin de başına gelebilir" diye. Daha fazla ne denir bilemiyorum? Aslında insan en ağır yargılamayı ve en ağır cezayı her zaman kendi ruhunda ve vicdanında yaşıyor bence... :((

gülsen VAROL dedi ki...

Haklısın sevgili Anjelika.. İnsan en ağır cezayı vicdanında kendini yargılarken verir.. Ancak, burada anlatmaya çalıştığım şey kınama/ayıplama değildi..Kişiyi tamamen haksız buluşumdu anlatmaya çalıştığım.. Ve hala bu konuda hiç kimseyi haklı bulamayacağımın altını çizmek isterim....
.. Ben sadece en yakın dostumu yargılama ve mahkum etme hakkına sahip olmadığımı "başa gelme" olayını yaşamadan çok geç anladığım için beni affetmemesini istedim..

Kimbilir belki O kişi için, bu denli üzüntüyle sağlık yitirilmesinin sebebi, sadece uçak düşmesi olabilir!!..

gülsen VAROL dedi ki...

evet sevgili Gordion herkes kendi hayatını yaşıyor.. ya da yaşadığını zannediyor..

tufan dedi ki...

Umut nefes verir insana,nefes ise hayat.

O benim nefesim diyorsa bir insan ve nefessiz yaşayamıyacağına göre bu hayatı,ahlaki kurallar sadece o kişiyi bağlar diye düşünüyorum sevgili hocam.

O kadar çok karşılığı olan bir konu ki bu,hangisi doğru hangisi yanlış kestirmek çok zor dışarıdan,günümüzdeki heves ve merak ilişkilerini ayrı tutarak gerçek aşklara her zaman saygı duyarım,gerçekten seven bir erkek asla kadınına bir sıfat yüklenmesine saten müsade etmez ve gerekeni yapar,herkese uçak düşmeden mutlu yaşamlar.

Saygılar sevgiler.

gülsen VAROL dedi ki...

İnceleyen ama irdelemeyen yorumundaki doğru tesbitler çok hoş.. Teşekkür ederim sevgili Tufan.

Akgül Çubukçu dedi ki...

Gülsen hocam, yukarıdaki yorumumda kullandığım "Kimseyi yaptığı şeyden ötürü kınama, bir gün senin de başına gelebilir" ifadesi sadece kendimle ilgiliydi. Ortak bir alana yorum yazarken, insan her düşüncesini açıkça paylaşamıyor. Düşüncenin desteklediği ifade de böyle dayanaksız olarak ortada kalınca, farklı anlamlar ortaya çıkıyor. Sanal ortam yazışmaları bu yüzden beni endişelendirir hep "acaba yanlış anlaşılır mıyım" diye? Umarım birazcık olsun açıklayabilmişimdir o cümlenin nedenini.
Sevgi ve saygılarımı bırakıyorum.

gülsen VAROL dedi ki...

Ben de daha ziyade yorumları cevaplarken titiz davranırım sevgili anjelika. Tıpkı bir önceki yorumuna cevap yazarken aslında sana değil de ana temaya cevap verdiğim anlaşılsın istemiştim ve bunun seni üzebileceği endişesi duymuştum..
Sen yine her zamanki anlayışın ve zerafetinle dengeyi sağladın bitanem..

nihansu dedi ki...

Bazen aşk insanın kapısını ansızın çalabiliyor sevgili Mamy. Ne sahip olduklarını ne de içinde bulunduğu statüyü önemsemeden. Zaten mantıklı bir durum olsaydı adı aşk olmazdı. Engel olunabilir mi, karşı koyulabilir mi bilmiyorum ama sanırım çok iyi düşünerek hareket etmek gerekiyor aşk alevlenmeden, yol almadan.
Bir minicik soru; sadece evli bir kadının yasak bir aşk yaşaması değil di mi sizce hoş görülmeyen? Bu durum evli bir erkek için de geçerli olmalı/ mı?

gülsen VAROL dedi ki...

şüphesiz olmalı... ama ya benim ifade dağarcığımın kıtlığından, ya da konunun çok virajlı(!) oluşundan, yazdıklarımı tam ifade edemediğimi anlıyorum bu yorumlardan veya sorulardan..
Ben sadece bir kadın olarak kadının olmaması-yapmaması gerektiğini düşündüklerimi ahlak anlayışımın perspektifinden aktarmaya çalıştım..
O nedenle genelleme yapamam ve bir erkek için de geçerli olup olmadığı konusunda ahkam kesemem.. Ama ihaneti her nasıl algılıyorsa insan beyni, bu, her iki cins için de aynı yorum içinde değerlendirilmeli diye düşünüyorum..
Ancak, bu bir fikirdir ve her zaman dediğim gibi sadece ölüler ve deliler fikir değiştirmez..

Yani kısaca demem o değil ki: erkekler her türlü herzeyi yiyebilir ama kadına yassah!!!

oyumben dedi ki...

Yaşayan bir insan için nasıl ölüm yoksa, aşık olan bir insan için de akıl yoktur.
Aşk akıl ile aynı yerde duramaz.
Aklın olmadığı yerde muhakeme yoktur, izzetinefis yoktur.
Sadece aşk vardır.
İşin aslı şudur ki; doğru ve yanlış, günah ve sevap aşka göredir.
Aşk her şeyi içine çeker, zihni istila eder...
Bu aldatan insanların davranışlarını haklı çıkartamaz ama aşk bununla ilgilenmez.

Bu arada gerçekten çok etkileyici bir hikaye olduğunu itiraf etmek istiyorum.

gülsen VAROL dedi ki...

İŞİN ERBABI BİR BİLGENİN KALEMİNDEN ÇIKAN SATIRLAR GİBİ!!
(senin ferrarin yoktu değil mi?)

ANCAK CÜMLELERİN ANLAMI KENDİ İÇİNDE TENAKUZLARA DÜŞÜYOR GİBİ SEVGİLİ OYUMBEN..
"AŞK, AKIL İLE AYNI YERDE OLAMAZ"..
DEMİŞSİN....
DOĞRU!
O ZAMAN APTAL OLANLARI MI TERCİH ETMEKTE AŞK?
YOKSA AKILLARI OLMADIĞI İÇİN Mİ AŞIK OLDUKLARINI ZANNETMEKTE APTALLAR??

NEYSE.. ZATEN BU YAZI DA "AŞK" LA İLGİLİ DEĞİL!!!...

oyumben dedi ki...

Akıl yokluğu aptallık değildir.
Aptalların da aklı var. ( bakınız TV izdivaç programları, olmadı haberler.)
Fakat ben, aşkın olduğu yerde akıl yoktur derken, kelebekten koza yapılamayacağını ifade etmek istemiştim.
Bazı şeyler insan aklını zorlayacak niteliktedir.
Bazı kavramlar ise insan aklının ötesinde varlığını sürdürür.
Aşk insan aklının kavrayabileceği bir durum değil ne yazık. (Belki bir hastalık olarak da nitelendirebiliriz bu durumu.)
Akıllı da, aptal da aşık olur.
Sonuçta aşık olunduğunda, akıl devre dışı kalır.
Ancak bu durum, sadece aklı devre dışı kalmış kişilerin aşık olabileceği anlamına gelmez.
Bu arada Ferrarim yok.
Olsa şu an Ferraimle geziyor olurdum. ehi.
Olcak ama. ehi. ( tüp taktırcam olunca )

gülsen VAROL dedi ki...

TÜPÜ TAKTIRMA KONUSUNDA TÜRK USTALARINA EMANET ETME FERRARİYİ!!!

oyumben dedi ki...

Valla bu konuda haklısın.
Bizimkiler tüpe Ferrari takmak isterler.ehi.
Ama yabancı birine de Ferrariye tüp taktırmak için adamı hipnoz etmek gerek. ehi.
Tüp taktırmadan az mı gezsem yoksa? Hmm. Neyse bunu arabayı alınca düşüneceğim...

Antipatik Yazar dedi ki...

İlginç bir anı!
;)