hiç beklemediğiniz bir anda açılıp bir tokat atsa ne yaparsınız?
Seçimde zorlanmayacak kadar çok alternatifi var cevabın.. tabii o an akla ilk olarak hangisi gelirse..
Refleks olarak ya açılıp yaradana sığınıp sen de yapıştırırsın tokatı.. ya şaşkınlıktan ve daha çok korkudan kaçmaya başlarsın… ya da nutkun tutulur bir elin yediğin tokatın izi üstünde yanağında, diğeri dirsekten kıvrık kafanı korumaya çalışırsın… ve gücün yetmez boyun tutmazsa bir tekme savurursun .. veya… “ne vuruyosun be!” dersin.. ya da en azından karşılık veremediğin için ağlarsın!…
Bunlar ilk akla gelenler… ancak… suratına inen tokat değil de tokattan daha etkili, kapanan bir kapı ise!!!
Veya telefon!
Ne yaparsın?
Düşün bak.. ne şaşkınlığını ne üzüntünü ne de öfkeni dile getirebilecek bir reaksiyonun olamaz.. yok!!! Öylece… zembereği boşalmış bir yay gibi kalakalırsın.. Bomboş gözlerle, bakıp göremediğin uzak yerlere bakarsın.. hatta ne olduğunu sonradan hiç hatırlayamayacağın bazı işler de yaparsın.. ancak…. aradan daha 10 dk. geçmeden fırının kapağı açılıverir ve o kızgın har, seni kucakladığı gibi yüreğinden yakmaya başlar..
Nedenini soramadığın, tepkini gösteremediğin için değil.. Bir gökdelenin tepesinden boşluğa itilivermiş gibi, bir türlü yere düşemediğin için belirsizlikten kahrolursun.. Gururun incinmemiş bin parça olmuştur.. üzüntün, ortalığı yakıp yıkacak derecede gemi azıya almış dört nala gitmektedir.. ağlamak istersin ama gözün reddeder ... o, gururunu henüz kaybetmemiştir!..
En iyisi dışarı çıkmak ve hava almak diye düşünürsün.. nasıl giyindiğini ve en kötüsü giyinip giyinmediğini bile bilmeden sokağa çıkar dolaşırsın.. kulağının dibinden çığlık gibi gelip geçen kornaların sana küfür yerine çalındığını anlamadan saatlerce yürürsün.. neden sonra ıslaklığı fark eden ayaklarının çorapsız ve donmak üzere olduğunu anlarsın.. birden miden bulanır sokağın köşesine zor yetişir kusarsın.. ayaklarım üşüdü ondan diye düşünürsün.. sonra kendini kurulmuş bir kukla gibi evinin sokağında bulursun evini de bulursun ama anahtarını bulamazsın.. çantanıza iyi bakın diyen komşuna, “a-a .. çantam da yok! ” diyemezsin!..
Çilingirin bir saniyede açtığı kapıya verdiğin yüklüce paraya aldırmadan, artık anahtarı almayı unutursam korkmam diye düşünürsün .. Oturduğun yerden kalkıp salona gitmek istediğinde ve tüm bedeninle kapıya çarptığında, tam başının döndüğünü düşünecekken elektrikleri açmadığını fark edersin.. ve yine açmayı unutup gider bir koltuğa yığılıp şehrin ışıklarını seyre dalarsın.. Orada öylece için geçer başın cama dayalı, rüyanda hiç durmadan çalan telefonları açtığını ve kimsenin konuşmadan kapattığını görürsün, hayra yorulmayacak gördüğün her ne ise..
Sonra... zaten hiçbir şey görmez duymazsın ve hissetmezsin.. Sadece yakınlarının , "seni ne üzebilir bu kadar?" diye sorduğu soru, "kim" diye başlamadığı için sevinirsin!..
Gerçekten geçmek bilmez günler.. saatleri itesin gelir ilerlesin diye zaman.. kendine yabancı kaldığın uğraşlar peydahlarsın.. her şeyin yerli yerinde olduğu derli toplu düzgün evinde, aradığın hiç bir şeyi bulamayacak kadar dağınık ve döküntülü bir ortam yaratırsın.. yatağını hiç toplamadan içinden hiç çıkmadan ve en korkuncu hiç uyumadan döne döne, yapabileceğin en kötü şeyleri kura kura o yatakta, kâh katil olursun, kâh yaşama veda edersin... en iyisi önce onu sonra kendimi diye kararlar verirsin!!
Hiç durmadan üşenmeden yorulmadan devamlı düşünür kurarsın.. sana verilen üzüntüyü aynen iade yolları ararsın.. zaman ilerlesin diye itmek istediğin saatler bir bakarsın koşturmaya başlamış.. bu sefer üzülürsün .. vay anasını dersin... allah belanı versin senin dersin kendine.. bir ay oldu HA?
Sonra gün be gün büyüyen öfkeni artık bastıramayacağını anlar ve en güzeline karar verirsin!..

12 yorum:
Yapılan hakarete, haksızlığa karşılık verememişsem değil günler, aylar bile geçse yenilmişlik duygusunu üzerimden atamıyorum. Bu yazı bana özeleştiri fırsatı verdi, teşekkürler.
öfkemi bastıramadığım ve yakıp yıktığım zamanlar çok olmuştur. Ama hiçbiri bana sabredip karşılığını aldığım zamanlardaki gibi mutluluk ve huzur vermemiştir.
Sevgili Öğretmenim ;"kim" değil "ne" üzmüş olabilir? Bende ,sizde ,onda farklı farklı olabilir.Yaşanan o duygular ....Sonunu getiremedim işte !boğazıma düğümlendi,yaşıyorum o anları...Sevgiler.
Anlamaya çalışıyorum, anladıklarım beni üzüyor; hem sen, hem kendim, hem de taşıdığım sıfat namına.
Herkesin yaşadığı ama dile getirmeye zorlandığı an'lardan tokat gibi bir hayat dersi daha.
Bizler, karşımızdakinde kendi iyi niyetimizin aynısını aramaktan ne zaman vazgeçeceğiz? Veya bırakalım, sevgilerimiz, öfkelerimizle demlenip, daha güçlensin...ya da şarıkıdaki gibi zehir dışarı iyice akmadan pencereyi kapamayalım. Teşekkürler sevgili Gülsen Hocam.
Hocam çok güzel tasvir etmişsin hepimizin yaşamış olma ihtimali var bu içerde kaynayan volkanı.Ben hep şöyle yapardım müzik setinin iki güçlü kolonunu birbirine bakacak şekılde yerleştirip başımıda aralarına koyardım,sonrada en yüksek volümü açıp.Alan parsons un the tell hart ı dinlerdim.ve işe yarardı.
Söz konusu olan burada, sizin kalbiniz, gönlünüz..
can eviniz.
Üzerine söz söylemeye hiiç gerek yok çünkü, siz kıymetinin farkındasınız onun.
Öyleyse artık
değmez hiçbir şey demeli..
gönül yorgunluğuna.
Bazen bazı an'lar veya bazı yaşanılanlar bir Osmanlı tokadından daha ağır olur insanın yüreğinde. Duygusal olarak verdiği zarar önce üzer, sonra kırar, sonra sorgulatır ve engel olunamaz biçimde çığ gibi büyüyen bir öfkeye dönüşüverir. Öyle çok değişir ki zamanla duygular önce karşıdakine hak veriş, sonra vazgeçiş ve kendince izahatlar sıralanır. Bu duygu karmaşası ne olursa olsun aynı kapıya çıkar sonunda; çok büyük bir hayal kırıklığı. Tokadı atana mı kendime mi diye düşünür insan. Ve işte böyle zamanlarda ne yapıldığının dahi farkında olunmaması veya her zamanki rutinin dışında davranılması aslında nasıl da olağandır. Bakmayın aslında bunları yazarken kendimi yazıyorum bir yandan.
Ne veya kim ne farkeder? En önemlisi bu içsel bir kabulleniş mi olmalı yoksa sizin de son cümlede belirttiğiniz gibi bir karar verebilmek mi? Özellikle bu kararların en güzeli ise??? Ve elbette hangi taraf için zafer,hangi taraf için yenilgi, bu en güzel karar???
Bence yazının ibret alınması gereken en önemli cümlesi bu.
Bazen tokat attığını "sanmak" hayattan yediğin en büyük tokattır her halükarda ama anlayana..
Tokat.....
Hatırlamak bile istemiyorum....
Ne zaman geleceksin Gülsen :))
Gülsen öğretmenim, siz kendinize ait her anıyı ve duyguyu paylaştığınızda, ben kendime döner, yaşadığım benzer duygu ve olayları hatırlayıp, yeniden yaşardım. Ancak bu kez öyle olmadı.
Her zaman diyorum ya, sizin yazılarınızı okumaya başladığımda, olayın içine girip, bire bir yaşıyormuşum gibi hissediyorum diye? Yine öyle oldu, olayın içine girdim, arkanızda dolaşıyormuşçasına yaşadığınız üzüntüyü, acıyı hissettim. Bu beni çok üzdü. Benim yaşadıklarım değil, sizin hissettiklerinizdi önemli olan. "Nedir bu derece yıkıcı acı veren olay" diye kahroldum. Halâ da oradayım. :((
hata ne olursa olsun.. insan yaradılışı gereği, hatayı kabul etmez.. "ama" diye başlar..her cümlesine.. Eğer,içindeki isyanlar tahammül gücünü yıkmışsa, bil ki hatalı olduğunu kabul ettiğindendir sevgili Anjelikam.. öyle olduğu halde yine de "ama.. " diye başlar her cümlesine!!
Yorum Gönder