Annelerin beddualarına sütleri karşı gelirmiş.. Yani ana bedduası tutmazmış!!!
Ben buna çok inanırım.. çünki neredeyse hemen hemen her gün annemin “dilerim aynı senin gibi bir çocuğun olur” diye ettiği bed-dualar gerçek olsa ne yapardım acaba?? Oğlum tam anlamı ile bir beyefendi.. Doğuştan!.. sakin ve de sonsuz inat bir oğlak çocuğu!!.. Benim, delisi dışındaki tabiatımla onun son derece sakin bildiğini okuyuşu, bir anlamda o bedduanın kabulü anlamına da gelebilir ama ben yine de halimden çok memnunum..
Çocukları pek bir şey bilmez anlamaz zanneden ve de kendi çocukluklarından hiçbir şey hatırlamayan ebeveynlere şaşar kalırım..
Büyük bir evde ve üstelik üç katlı bir evde yaşamanın zorluklarını bilemezsiniz.. “anneee” dersiniz duymaz!... “ANneeEEE” diye bağırırsınız… yine duymaz, ya da “ayy ne münasebetsiz şey soracak şimdi yukarı kata çıkamam” diye düşünür ve üşenir… Ama son derece yüksek sesle bir çığlık atarsanız…. Koşar gelir!… hatta alt katta üst katta olanlar da bu koşuya iştirak eder.. :)
Büyük bir evde ve üstelik üç katlı bir evde yaşamanın zorluklarını bilemezsiniz.. “anneee” dersiniz duymaz!... “ANneeEEE” diye bağırırsınız… yine duymaz, ya da “ayy ne münasebetsiz şey soracak şimdi yukarı kata çıkamam” diye düşünür ve üşenir… Ama son derece yüksek sesle bir çığlık atarsanız…. Koşar gelir!… hatta alt katta üst katta olanlar da bu koşuya iştirak eder.. :)
Bunun neticesinde anne tabiriyle, eşşek sudan gelinceye kadar dayak yenince bu huydan vaz geçilir… ama yaratıcılık çocuklara tanrı vergisidir.. Bu sefer kazara olmuş gibi eldeki, dolap ya da masa üstündeki bardak kırılmaya başlar!! Ne hikmetse hep taşa düşerek kırılır.. ses yankı yapar diğer katlara… koşup gelinir yine..
Yine eşşeğin sudan gelmesi beklenir!!
Yine eşşeğin sudan gelmesi beklenir!!
Sonra evden kaçacak yerler denenir.. nereye?? Bahçedeki odunluğa.. kümesin folluk kısmına.. babanın marangoz aletlerini özenle sakladığı odamsı dolaba.. yine netice acı vericidir… Bu eşşek niye sudan bu kadar geç gelir anlaşılmaz!..
Yani, ya böyle CEZALI olarak hiç konuşmadan hatta bebeğimle bile oynamadan oturup o cezanın bitmesini beklemeliydim, ya da eşşeğin sudan gelmesini!!
Sizin anlayacağınız ben çok yaramaz bir çocuktum.. tüm aile fertlerine ve hatta mahalleye bile illallah dedirtecek kadar.. Ablalarımın sinsi olaylarını hiç sevmezdim her şeyi yapıp benim üstüme atarlardı.. ben de gece onlar uyuyana kadar bekler yataklarına gizlice su döküp altlarına işediklerini cümle aleme yayardım!! duymayan kalmazdı!! İntikamım acı olurdu anlayacağınız.. :)
Sizin anlayacağınız ben çok yaramaz bir çocuktum.. tüm aile fertlerine ve hatta mahalleye bile illallah dedirtecek kadar.. Ablalarımın sinsi olaylarını hiç sevmezdim her şeyi yapıp benim üstüme atarlardı.. ben de gece onlar uyuyana kadar bekler yataklarına gizlice su döküp altlarına işediklerini cümle aleme yayardım!! duymayan kalmazdı!! İntikamım acı olurdu anlayacağınız.. :)
Zaten eğer birinden bir intikam almayı kafama koymuşsam, aradan geçen süre yılları da devirse, kafama koyduğum şekliyle gerçekleştiririm. Huy canın altında dememişler boşuna atalar!!
Sonra bir gün... tuşlarına dokunmam bile bana yasak olmasına rağmen, sudan gelecek olanı beklemeyi göze alıp piyanonun kapağını açtım.. Ne zaman öğle uykusuna yatırsalar beni, aşağı kattaki büyük sofada duran piyanonun başına geçen annemin çaldığı melodilerle hayâl kura kura uyurdum.. hayâlimde uçarak bulutların birinden diğerine atlayarak dans ederdim!!..
Bir gün annem başka bir şey çalmıştı.. yanındaki arkadaşları da hep bir ağızdan o çaldığı şarkıyı söylemişlerdi.. Çok şaşırmıştım çünki ben hayâlimde bu söyledikleri şarkı ile de dans edebiliyordum! Ve ben farkında olmadan o şarkının melodisi kendiliğinden kazınıvermişti beynime..
Daha sonraları ne zaman evcilik oynasak, ben bebeklerimi o şarkı ile dans ettirmeye başlamıştım..
İşte o gün, piyanonun kapağını büyük bir cesaretle açıp çene hizamdaki tuşlara dokunduğum o gün, orada o melodiyi çalmaya çalışmıştım. "seni cadı seniii..." diye koşturup gelen annem, birden inmekte olduğu merdivenin yarısında zınk diye durmuş ve "ne yapıyorsun sen?" demişti şaşkın, yumuşak, sevecen bir ses tonu ile.. Ben de en masum halimle, o şarkı var ya hani anneee.. hani söyledinizdi ya ben onunla da dans edebiliyorum anne ama o bir şarkı.. nasıl dans yapabiliyorum?" demiştim..
Annemin ağlamasını hiç anlayamadığım için hemen tuşlara bakmıştım, acaba ellerim kirliydi de (her zaman öyleydi zira) tuşlara mı bulaştı da annem ağlıyor diye.. Annem geldi beni kucağına aldı öptü... öptü.. "o şarkının adı "yine bir gül-nihal aldı bu gönlümü" bitanem.. ve dans ritminde.. yani usulü öyle.. yani vals gibi!! sen bunları şimdi anlayamazsın ama bir gün anlayacağından eminim" dedi.
O günden sonra, ayağım pedala yetişmediği için çok üzülsem de annemim minik piyano öğrencisi olmuştum..
Her ne kadar eskisi kadar sık olmasa da, arada yine, sudan gelmesini beklediğim oluyordu o gidenin!..
Sonra bir gün... tuşlarına dokunmam bile bana yasak olmasına rağmen, sudan gelecek olanı beklemeyi göze alıp piyanonun kapağını açtım.. Ne zaman öğle uykusuna yatırsalar beni, aşağı kattaki büyük sofada duran piyanonun başına geçen annemin çaldığı melodilerle hayâl kura kura uyurdum.. hayâlimde uçarak bulutların birinden diğerine atlayarak dans ederdim!!..
Bir gün annem başka bir şey çalmıştı.. yanındaki arkadaşları da hep bir ağızdan o çaldığı şarkıyı söylemişlerdi.. Çok şaşırmıştım çünki ben hayâlimde bu söyledikleri şarkı ile de dans edebiliyordum! Ve ben farkında olmadan o şarkının melodisi kendiliğinden kazınıvermişti beynime..
Daha sonraları ne zaman evcilik oynasak, ben bebeklerimi o şarkı ile dans ettirmeye başlamıştım..
İşte o gün, piyanonun kapağını büyük bir cesaretle açıp çene hizamdaki tuşlara dokunduğum o gün, orada o melodiyi çalmaya çalışmıştım. "seni cadı seniii..." diye koşturup gelen annem, birden inmekte olduğu merdivenin yarısında zınk diye durmuş ve "ne yapıyorsun sen?" demişti şaşkın, yumuşak, sevecen bir ses tonu ile.. Ben de en masum halimle, o şarkı var ya hani anneee.. hani söyledinizdi ya ben onunla da dans edebiliyorum anne ama o bir şarkı.. nasıl dans yapabiliyorum?" demiştim..
Annemin ağlamasını hiç anlayamadığım için hemen tuşlara bakmıştım, acaba ellerim kirliydi de (her zaman öyleydi zira) tuşlara mı bulaştı da annem ağlıyor diye.. Annem geldi beni kucağına aldı öptü... öptü.. "o şarkının adı "yine bir gül-nihal aldı bu gönlümü" bitanem.. ve dans ritminde.. yani usulü öyle.. yani vals gibi!! sen bunları şimdi anlayamazsın ama bir gün anlayacağından eminim" dedi.
O günden sonra, ayağım pedala yetişmediği için çok üzülsem de annemim minik piyano öğrencisi olmuştum..
Her ne kadar eskisi kadar sık olmasa da, arada yine, sudan gelmesini beklediğim oluyordu o gidenin!..
Şimdiki ana ve babalar için çok üzülüyorum.. Sabahın köründe çocukları daha uyurken evden çıkıp, gece vakti eve dönüp çocuklarının büyüdüklerini, dişlerinin çıktığını, boyunun uzadığını, elini kestiğini, evin duvarını boyadığını, halıya resim yaptığını, sadece hafta sonu görünce… haftanın yorgunluğuna eklenen alışveriş yorgunluğu ile tüm bu olanlara kayıtsız kalıyorlar.. Bunlara ve daha yazamadığım nelere nelere!!!
Ve belki bu nedenle bu devirdeki çocuklar hiç suya giden eşşeğin dönmesini beklemiyorlar!!.. Gerek de yok zaten… bakıyorlar evde eşşek gibi çalışan bir ana bir de baba var!! Onların dönmesini beklemek daha işlerine geliyor.
30 yorum:
Müzik de usta işi anlatım da nlatılan öykü de ruhuma işledi. Böyle aile ve ortamlardan yetişenler mi yoksa şimdi küçücük apartman dairelerinden yetişip dersanelere koşan gençler mi daha çok değer katacak topluma, kendi insanlığına...Japonya ya bakılınca pek bir zararı olmamış bu tarz bir yaşamın. Düşündürdüğünüz, hatırlattığınız, duydulandırdığınız için teşekkürler
Ah Gülsen hocam, çocukluk anıları böylesine mi güzel sunulur? Ne kadar esprili bir anlatım? Çok eski ve değerli, antikalarla, anılarla, çok özel insanlarla dolu tarihi bir ev görüntüsü canlandı gözümün önünde. Tekrar ifade edeyim, yazdıklarınızı okurken, gizli bir köşeden olayları izliyormuşum gibi hissediyorum. O anların içinde ben de oluyorum sanki. Harika bir şey bu. Ben gerçek anlamıyla bayılıyorum sizin bu akıcı, muhteşem üslûbunuza. Yine okuyunca keyiften dört köşe oldum, inanın. :)))
Çok çok sevgilerimi gönderiyorum, sağlıcakla kalınız.
Miyop doğduğumdan belki,çünki normal görüşü 12 yaşında ilk gözlük taktığım an tattığımdan ;ben yaramaz değil sakar bir çocuktum:(
Yaramaz olmayı beceremediğim için sana pek özendim.
Resimdeki Gülsen'e ve asık suratına bayıldım.
"Gerek de yok zaten… bakıyorlar evde eşşek gibi çalışan bir ana bir de baba var!"
Yargı cümlen de işin cilası oldu.
Benim kızım belki de böyle bir annenin çocuğu olduğundan, evlenince çalışmayı reddetti. Şimdi çocuklarını oynaya oynaya büyütüyor. Bizle de her ayrıntıyı çağın iletişim yollarını kullanarak paylaşıyor.
Güzel bir pazar yazısı ile günümüzü neşelendirdin,sağol sevgili Gülsen Öğretmenim.
İnsan böyle bir yazıda ağlar mı? Ben ağladım...
Yani Mamy'im ben size ne diyeyim? Hangi birini yazayım? Annenize olan hayranlığımı mı, çocukluğunuzun bu kadar muhteşem yaşanmış olmasını mı, yoksa sizin bu anıları nasıl böyle hem güldürüp hem de ağlatabilen yazın şeklinizi mi? Hangisini... Hele ki son paragraf, beni benden aldı.
Muhteşem bir yazıydı, gönülden teşekkürler...
O fotoğrafta hiçbir şey yapmamış, eşek sudan gelinceye kadar masum, çok uslu bir kız çocuğu oturuyor ama öyle bir oturuyor ki, her an her şey olabilir gibi bir umursamaz bir eda içinde menzilini düşünüyor sanki.:)
Çocukluğunda duvara tırmananlar, müzik ve hayalleriyle beslenenler sonra hayatla da güzel dans ederler ve her konuda üretken olurlar!..
Realite ile duygusallığın iç içe geçmesi, dansı da diyebilirim, bence...
Zamanında yaşanmamış hayatların sonradan adamı çok kötü maymun yaptığına çok şahit oldum sevgili hocam. O yaramaz güzel kız çocuğunu kırılmaz bir fanus içinde tuttuğunuzu hissediyor, biliyorum... her daim.
Bu Pazar günü için kahvemin yanında okuduğum, zaman zaman güldüğüm ve düşündüğüm en güzel yazıydı hocam... teşekkürler.
Sevgili Alizafer, diyebilirim ki ilk defa senden bu kadar uzun bir yorum alıyorum.. Bu da yazımın etki gücünü ispatlamakta!! Ben de teşekkür ediyorum.
İnanır mısın bilmem sevgili Anjelika, bugüne kadar hiç bir yazımı, güzel olması ya da etkili bulunması için kendimi zorlayarak yazmadım.Belki de olanca doğallığı ile hatta bazen olmaması gerektiği kadar doğal (!) yazdığım için okuyanlar tarafından beğenilmekte.:))
Anne olan ve çalışan her kadın, Güvendiği yerler olmazsa, (bu en başta anne, veya kayınvalide, babanın cüzdanı(!), kocanın gelir düzeyi sabrı ve sadakati ve de kendi tahammül gücü.. gibi!!!) maalesef çalışmaya mecbur ve mahkûmdur sevgili Nalân..
Ben, senin kızın gibi radikal kararlar alabilecek çok az "anne" tanıdım..Ne mutlu sana..
Bazen "ne oldu anne?" diye sorardı oğlum telaşlı bir sesle... beni ağlamaklı ya da ağlar vaziyette gördüğünde.. Sebebini söylediğimde de, "bunda üzülecek ne var yaaa sen bahane arıyorsun ağlamaya" derdi..
Yorumunu okuyunca bunu hatırladım nedense Nihanım.. Anlattığım anıların diplerine inmişsin anladığım kadarı ile.. Bu da senin ne kadar duygusal olduğunu ispatlar.. Biz geri zekalı yengeçler olarak halden anlarız!!!
Dönüp geriye baktıkça, bazı anıların insanın ruhunu bu derece güzel okşaması ne büyük mutluluk değil mi? Sevgili Gülsen hocam
Resminize bayıldım. 'Ben şimdi böyle oturuyorum ama bu dakikaların acısını misliyle çıkaracağım' der gibi sanki :))))
iyi pazarlar dileğiyle, sevgiler
Oy ben o suçsuz suçsuz "bu haksızlık amaaa!" diye oturan haylazı yerim bennnn. Bayılıyorum albümdekileri anlatmanıza, uçuyorum okudukça. Ve "günümüzle ilgili tüm tespitleriniz çok doğru" deme hadsizliğine bile düşmeyeceğim, sizden zaten ne beklenir ki, yanlış tespitler mi? Haşaaa. Tecrübeniz, beyniniz, duygularınız, duruşunuz asla yanlış tespit yapmayacak kadar olgun.
Ve kocaman.
Ve naif.
Ve asil.
Ve dokunaklı.
Ve yaşanmış.
Ve ve ve Kocayüreklim yine, iyi ki hep varsın. Keşke bir de buraya taşınsan. Keşke, keşke keşke.
Sevgili Mehmet, bir yorum bir mektup ya da bir mail yazmaya başlar ve anllatmak istediklerimi sıralar bitiririm.. sadece imla ve de yazı hatalarını düzeltmek için göz atar düzeltir yollarım.. hatta bazen herhangi bir sebeple bir başka sayfada kendi yazmış olduğum bir yazıdan bahsedildiğinde kendi yazdıklarımı tanıyamam hatırlayamam.. Yani "o an" için aklıma gelenleri olanca realitesi ile yazmış olduğumdan..
Bunu yazmamın sebebi de, yorumunu okuduğum anda cevap yazmak için aklıma gelenlerin kavgaya tutuşmaları!!... "beni yaz"-- "yok onu bırak beni yaz"... diyen fikirlerin içinde kaldım. Yani o fanus içindeki için değişen bir şey yok!! :)) fotoğrafın arkasına da ağabeyim aynen şöyle yazmış : "Bu, ben size sorarım diyen bir cezalının fotoğrafıdır."
Sanki fotoğrafın arkasındaki yazıyı okumuş gibisin Nazlı'm.. Sık sık dile getirdiğim duyguları özetlemen ne güzel.. "geçmiş anıların insan ruhunu böyle güzel okyaşabilmesi.."
Nasıl güldüm... nasıl güldüm.. ve birden kendimi gevrek gevrek gülerken yakaladım Ecelerimin ecesi... baktım, sıraya konan hitaplar ok şeklinde yüreğime yüreğime saplanmakta.. oh be dedim.. sevilmek ve takdirin böylesine güzel bir ifade ile sunuluşunu okumak NE GÜZEL!!!
Şimdi elimde bir papatya olmalı.. "ayvalık..bodrum..ayvalık..bodrum...??? " demeliyim.. İnşallah ayvayı yemem (!) için bodrumu da gömü kat olarak algılamaz O papatya!!! :)))
Belki tatlı haylaz bir erkek çocuk annesi olduğumdan belki kendi çocukluğumdaki usluluğumla safdilliğimi kaynaştırdığımdan yaramaz çocukların akıllı olduklarına inanırım.Bizim nesil de terliğin cennetten çıktığını yakından gözlemlediğinden midir bilmem kendi evladıma el kaldıramam.Arada sesim yükseldiğinde bile ağlamaya başlar ve beni kızdığıma kızacağıma pişman eder.Çalışan bir anne olarak hem işe hem evde eksik hissederim kendimi yetişemem hayata.Bu güzel yazıyla nerelere götürdünüz bizi yine teşekkürler.
Erkek çocuklarının haylazlıkları hep normal kabul edilir ve bu haylazlıklar da anne için "tatlı" olarak düşünülür nedense sevgili Ruhgezgini ???? Yani ben de annemin "oğlan olsaydın aklım alırdı" cümlesini ezberleyerek büyüdüm.. Ve ister "maalesef" deyin isterseniz "doğru valla" diyerek kabul edin; yerine ve zamanına göre "dayak cennetten çıkmadır".
Bu kadar mı güzel anlatılır çocukluk anıları!.Okurken, yaşadım adeta. Çok hoş ve sağlıklı bir aile ortamında, bilinçli ebeveynler tarafından yetiştirilmişsiniz Gülsen Hocam. Bu gerçekten büyük bir şans. Hele ki o sevimli kız çocuğunun, öyle çalımlı ve edalı pozuna!! bayıldım ben de:)ve ayrıca o asil bakan profil fotoğrafınızı çok beğendim, tarifsiz güzel!..
Bir çocuğun, özellikle ilköğretim çağına kadar mümkünse, o süreçlerde çalışmayan anne tarafından - bir dönem dershane ve özel eğitim kurumlarında görev yapmış bir insan olarak gözlemlerim neticesinde - yetiştirilmesinin çok daha sağlıklı olacağı düşüncesi içindeyim..Tespitleriniz ne kadar doğru!.
Yaşamınızdan kesitler sunarak bizlerle paylaştığınız anılarınızı okumak, bizim için de çok ayrıcalıklı bir durum ve apayrı bir heyecandır, inanın!.Pazar günümüze keyif katan, düşündüren ve aynı zamanda duygulandıran bu güzel yazı için size yürekten teşekkür ederim Gülsen Hocam..
İyi pazarlar dilerim..
En derin sevgilerimle...
Esin'im.. sarışınım.., tarzlar farklı da olsa gönül dili aynı olunca, anlaşılmak ne kadar kolay oluyor.. Ben de seviyorum bu anılarımı anlatmayı... hani eteklerimin dibine oturmuş, beni dinleyen çocuklarıma masal anlatıyormuşum gibi geliyor!!
Profil resmimi ilginç bulanlar çoğunlukta.. Teşekkür ederim ..
6 yıl önce, Hazar gölü kıyısında çekilmişti..
Sevgili Öğretmenim sizin arkanızdan gelen bizler de "eşek sudan gelesiye" cezalandırıldık.Şimdi tatlı tebessümle anımsıyoruz ne güzel. Fotoğrafınıza defalarca baktım,inatçı çok tatlı bir Gülsen gördüm.Özge gibi Yengeç!...Özge bu yazıyı okusaydı derdi ki:Ceyo derliğin izleri!sanırım çok gördü terliğin tabanını...
Gülnihal şarkısı ilkokul yıllarıma götürdü,bayramlarda dans gösterilerine...Ne çok severdik salına salına dans etmeyi.Çok teşekkürler Canım öğretmenim güzel anılarınızla güzel anılara daldım...
Biliyor musun Arzu yengeçlerin özelliklerinden biri de birbirlerini tanımadan da olsa sevmeleridir.. Tıpkı Özge'mi sevişim gibi..
Güzel anılarını, hep güzel anı olacak günlerde hatırlamanı diliyorum.. Müziğin duyulup duyulmadığını merak ediyordum bir sorun olmadığını öğrenmiş oldum senin belirtmenle.. teşekkürler :)
Günün stresinden, ahlaksız siyasetten kurtulmanın en iyi yolu sayfanızda dolaşmak galiba sevgili hocam, anıların arasında gezinirken insan kendi eşeklerini de hatırlamadan edemiyor..
Beddualar, ah almalar hayatımıza ne kadar etki etti bilinmez ama, bu anıları okuyunca insanın çocukluğu bir film şeridi gibi geçiyor gözleri önünden, dikkat çekmek, ilgi odağı olmak çocukluğun vaz geçilmezi sanırım..
Günümüz aileleri için yaptığınız tespit çok doğru, bir çok şeyin farkında bile olduklarını sanmıyorum, dalacak bahçe, top oynamak için arsa, arsa kenarında kıracak cam çerçeve kalmadı ki ortalıkta, AVM lerde büyüyorlar şimdi, anne babaların hayal güçleri bile oralara endeksli..
Evet, eskiden bakışların bir dili vardı ailelerimizde, o bakışlar kelimeleri hükümsüz kılardı zaman zaman, ya şimdi, göz göze gelmek için bile mesajlaşıyoruz..
Teşekkürler ediyorum sevgili hocam, yine hayatı sorgulattınız bizlere..
Saygılar sevgiler...
Ne mutlu bana o zaman.. En azından oturduğum yerde bir işe yarıyorum desene sevgili Tufan.. Ve bunları duymaktan da inanılmaz mutlu oluyorum.. hele de bu, senin yazdığın gibi çok duru sarih ve içten anlatılmışsa.. Ben de teşekkür ederim.
Ben o çocuğun hala içinizde yaşadığını düşünüyorum,fotoğraf arkasındaki yazı bence o resmin gerçek tarifidir birde,yazan kişi sanatta usta olduğu kadar hayatta da ustaymış :))
-O güzel taş resimleri yapan kişi değil mi..?
Yazı hem çok güzel hem de içimi acıttı, siz eşeği her suya yolladığınızda çabuk gelsin diye diye okudum yazıyı.
Evet.. o yazıyı yazan o resimleri yapan.. "ve günahlar var ya" isimli Rübailer kitabının yazarı ağabeyim Vedat Varol..
Sevgili Asortik Krep seni özledim. ve sanki o çocuk sana azıcık küstü!! :)))
O çocuk bana küsmesin, hayata yetişmeye çalışırken etrafla ilişkimi kesiyorum bazen...
:)
Sevgili Gülsenciğim, Pazar sohbetin muhteşemdi...motordaki eşeğin fotoğrafına bayıldım..
''.dayağın süresini kısaltmak için artık sudan motorla dönmeye başlamışlar galiba '' dedim kendi kendime....çok güldüm....
Ben ''eşekleri'' çok severim...sakin,sabırlı,miskin görüntülerinin altında ince bir zekanın yattığını düşünürüm...hele gözleri..''.eşek gözü'' en güzel gözler arasındadır...
Gülsenciğim niyetim sana eşeği tanıtmak değil tabii kii...İnan şimdi ben sözün bittiği yerdeyim.. anılarını öyle şiirsel.. akıcı bir üslupla anlatıyorsun ki kaleminin uçundan kayan kelimeler aynı zamanda anlattıklarının resmini de çiziyor...okuduğum herşeyi görüyorum... hissediyorum ....hem güldüren...hem duygulandıran...hem de düşündüren nefis bir pazar ziyafeti verdin seni sevenlere...eline..belleğine sağlık.... yazılan bütün yorumları okudum....bu eylem de bana ayrı bir zevk veriyor...herkes ne güzel yorumlar yapmışlar....ne çok seviliyor ..ne çok beğeniliyorsun....bütün bu güzel duyguları düşünceleri de hak ediyorsun...ne mutlu sana...
Leyal
Ben o "sözün bittiği yer" i çok iyi bilirim sevgili Leyâl.. Bazen bu derece takdiri hak edip etmediğim konusunda kendimi rahatlatmak için, kendimi sorguluyorum.
Sonra da bir "yetenek" değerlendirilebiliyor ise, onu beğenenlerin de aynı değerlere sahip olduklarını düşünüyorum.
Evet haklısın Ne mutlu bana.. Bunu kaç defa söyledim bilmiyorum ama hep söyleyeceğimi biliyorum..
Teşekkürler güzel dostum.. meslekdaşım..
Bir çok duyguyu ardı ardına yaşadık yazıyı okuyunca.
Bir yerlerine hüzün gizlenmiş parağrafların...
Bir bukle de tebessüm dağıtmış yaramaz kız çocuğumuz...
Annenin sevinç gözyaşları, bizlerin de içimizde bir şeyleri eritti galiba...
Şüphesiz her birimiz, kendi hayatımızdaki bazı anıları yakaladık bu bölümü okuyunca.
Acaba,
bizler de çocukluğumuzda bu kadar yaramaz mıydık diye düşüncelere daldık?
Galiba değildik...
Neyse...
Sonuç olarak, hayattan alınmış hoş bir kesitti izlediğimiz.
Tebessüm ile birlikte realiteyi de beberinde taşıyan hoş bir anlatım idi.
Takdiri eleştiri ile harmanlayıp yapmak gerekir diye düşünüyorum ki, onu yönlendirdiğimiz kişiyi daha güçlü kılsın.. siz bunu zaten biliyorsunuz sevgili uzak dost..
Yazılarını beklemedeyim.. fazla suskun kalmayın!
Yorum Gönder