Alışmak... çok korkunç bir şey..
Sigaraya alışmak gibi değil..
Öyle düşünülebilir ama ondan daha zehirli olur bazı alışkanlıklar.. ne alkol ne de diğer zehirlere benzer bahse konu olan.
Bir insana alışabilirsin.. ya da bir eşyaya.. hatta oturduğun koltuktan giydiğin ayakkabıya kadar çoğaltılması mümkün.. Ve bir süre sonra, o alışkanlık içine işlerse ve bir yılan gibi çöreklenirse yüreğine beynine, işte o zaman ondan vazgeçemezsin. Hiç fark etmezsin üstelik. Bir de bakmışsın, günün onunla başlıyor ve ondan bir ses bir nefes alamadığında o GÜN başlamıyor!
Sonra.. yapmaktan zevk aldığın ne varsa, birer birer ertelemeye başlarsın.. O ertelediklerinin her biri senin yaşamını idame ettirdiğin görevlerin zevklerin ve mecburiyetlerin olsa bile..
Hele de tek başınaysan.. Eğer, onlarca yıl, yalnız kabul etmemişsen kendini, ve tek başına, aklındaki gönlündeki kalabalıklar içinde geçmişse zamanın , İşte o zaman bir bataklığa gömülüyorsun demektir..
Çünki alışkanlık, yalnızlığa meydan okumuş bir insanın tükenişidir. Teslimiyetidir!.. O güne kadar ilk defa bir aynada tanımakta zorlandığı görüntüsünü seyredişidir ve en kötüsü kendisini ilk kez yalnız hissetmesidir.
"İrade" denen direnç ise alışkanlığı sever.. yorgundur.. direne direne yıpranmıştır .. gevşemeye sakinleşmeye ve artık kuvvetli olmamaya ihtiyacı vardır. O nedenle sever alışkanlığı.. Çünki iradenin zorlanmadığı, emir almadığı zaman dilimi, alışkanlığın saltanat sürdüğü dönemdir.
Ve bu, o insanın tükenişine giden sonun başlangıcıdır.
Ancak :
Eğer bu sonun başlangıcından dönebilmeyi başaranlar olmuşsa, düşe kalka, yaralı bereli kendini ve benliğini kaybetme pahasına geri dönen, yolu bulabilmişse, o insanın bir şansı vardır. Zamanında yok edilişin sadece ölümle olmadığını anlayabilen o insan için şans, alışkanlığın ölümden beter olduğunu bilmesinde gizlidir..
Zaman
zaman yazılarımda dile getirip dururum içimdeki çocuğu.. okuyan herkesin durup
kendi içindeki çocukla karşılaştırdığından
adım kadar emin olduğum halde, ve bunu bugüne kadar hiç itiraf eden de
olmadığı halde ben yine bugün o temcit pilavını sunmak istedim sizlere.
Seviyorum o içimdeki çocuğu elimde değil. Her şeyden önce dürüst oluşuna hayranım. Hiç
gıllıgışlı olmayan itirafları var. İçinde kötülük yok, hiç olmadı da bugüne
kadar biliyorum. O nedenle zaman zaman aklıma takılan acaba’lara artık ayıracak
zamanımın olmayışı da ayrıca beni
sevindiriyor.
Böylece bazen tenakuzlara düştüğüm hisler dünyasında, kâh çıkıyorum gök yüzüne .. seyrediyorum âlemi..
Ya da indiğim yer yüzünde, yazdıklarımı okuyup, seyrediyorsunuz beni!..

3 yorum:
Sesizce uzaklardan özlemle izliyorum Sevgili Öğretmenim.Biliyorum içinizdeki çok iyi çocuğu ve sadece seviyorum...
İradenin alışkanlıkla olan kapışmasını o kadar iyi biliyorum ki belki bu nedenle üzerine sayfalar dolusu yorum yazılabilecek gerçeklikte olan bu yazınızda en çok bu kısımdan etkilendim.
İradenin yavaşça çözülüşü ile alışkanlığın saltanat sürüşü arasında insanı hem mutlu hem de mutsuz edebilen imce bir çizgi var. Belki bir parça yasak var içinde, belki olmaması istenen ama karşı koyulamayan da var. Bu yüzden çok çetin bir savaş var.
İçimizdeki küçük çocukları ben de çok seviyorum, koruyorum, kolluyorum, hiç değilse dürüst kalan sadece onlar.
Diyorum ya çok uzun da yazılabilir ama sonuçta özetle söyleyebileceğim alışmayı ben de sevmiyorum ve alışmaktan korkuyorum.
Bağlılığı seven ama bağımlılıktan nefret eden ben, ara ara beni bağımlılığa daha zarif bir tabirle alışkanlığa sebep olduğunu düşündüklerimi serbest bırakır kendimi yoklarım; var mıyım yok muyum diyerek :))) Devam edebiliyorsam ne mutlu ! Ama öyle şeyler var ki vazgeçemediklerim adına bağımlılık demek doğru olmaz, yakışmaz; satırlarınız gibi...:)
Yorum Gönder