3 Haziran 2015 Çarşamba

Doğru bilinen yalanlar "TECRÜBE" midir?

Doğru bildiğimiz yalanlar.. mı desem, inandığımız yalanlar mı?  Yoksa, gerçek kabul edilen yalanları bile bile doğru zannetmenin,  tecrübe olup olmayacağı mı?

Doğru bilinen yalanların en başında “seni seviyorum” gelir.. İnandığımız yalanların başını da yine o çeker!!  Ama benim anlatmak istediğim ve anlatabileceğimden pek de emin olmadığım yalan bu değil.. en azından bu kadar basit değil!
Ve affı da bu kadar kolay ve mümkün değil!.
 
Çocukken okunan hikâye kitaplarındaki Pinokyo'nun burnunun yalan söyledikçe uzadığına inanmayan kaç çocuk vardır bir düşünün..

İzmir’deki çalıştığım lisenin girişinde bronz heykeller vardı. Kapı yanında da ufak bir çocuk heykeli dururdu elleri dua eder gibi uzanmış.. Oğlum da o zaman 4-5 yaşlarında son derece akıllı ve uslu bir yaramazdı!. :) Okula beni almaya geldikleri bir gün bu çocuğun heykelini görüp çok etkilenmiş ve  neden çocuğun taş olduğunu sormuştu.. Ben de “annesine yalan söylemiş ondan.. şimdi allaha dua ediyor affetmesi için” demiştim. O günden sonra, okul dönüşümde,  “bugün yaramazlık yaptın mı? Ya da  “yemeğini yedin mi?” gibi sorular sorduğumda, eğer soruya göre “evet” veya "hayır" dedikten sonra kol ve bacaklarını elleyerek taşlaşıp taşlaşmadığını kontrol ederse,  anlardım ki yemeğini yememiş veya yaramazlık yapmış.. :))

Her çocuğun veya ana/babanın anısında böyle çocuksu anılar vardır mutlaka ama benim anlatmayı düşünerek başladığım yazımın içeriği bu da değil !!.
 
İnandığımız yalanların mutlaka bir sebebi olmalı diye düşünmekteyim.. İnsanları doğru yola sokmak, inançları kuvvetli olan insanın hata yapmayacağına veya ailesini mahcup duruma sokmayacağına inandırmak gibi..
Aslında hataların en büyüğü bu olsa da..
 
Beni,  dinimi sorgular hale getiren 15 yılı aşkın bir süre izlediğim çarpıklıkları, inanmam istenen yalanları ve en acısı bunlara körü körüne inananları gördükçe.. artık masalların da bir hükmünün kalmadığına karar verdim.

Yalanları bile bile doğru kabul etmenin, cehalete vurulan damga olduğunu kabul edebiliriz, ancak, menfaat denen boynuzlu canavarın esiri olan boynuzluları gördükçe ve onların inan/mış gibi yaptıklarını izledikçe.. ve aklıma hücum eden “neden” lere de bir yanıt bulamayınca .. bu çok acı tecrübenin sadece bana değil; sana, ona, herkese ve doğaya ve netice olarak  ülkeme vereceği ve hatta verdiği zararları da gördükçe.. her şeyi Allah’a havale edip arkasına yaslanıp bildiğini okuyan ve kıç büyüten bu insanlar ve işlerine gelen her konuda dini alet eden bu gayri müslümler yüzünden artık , “DİN” denen masala İNANMIYORUM!.
                           
Pinokyo'nun burnunun uzadığına inanmayışım gibi.
         Tek tesellim:      Son virajı dönmüş olmam.   
  



 

13 yorum:

Mehmet Bilgehan Merki dedi ki...

Kendime göre yaptığım zararsız-zararlı yalan ayrımından geçtiğiniz konu benim her zaman tehlikeli kabul ettiğim bir konudur. Düşünmeyen ve yargılamayan toplumların afyonu din, bir anlamda insanın kafasında oluşturduğu söylemler dizisidir. Felsefenin tartıştığı konu ise; "Tanrı mı insanı yaratmıştır? İnsan mı tanrıyı yaratmıştır?"

gülsen VAROL dedi ki...

Sevgili Mehmet Bilgehan, bilgiyi zeka ile harmanlayıp yazdığınız yorumları, yazılarımın önemli eksikliğini tamamlayan cümleler olarak kabul ediyorum.
Tanrının varlığından asla şüpheye düşmeyen insanlara, yine tanrının verdiği akılla bulmasını sağladığı bir gerçektir din kavramının kullar tarafından uydurulan bir masal olduğu.

Güliz Kaya Kırpunar dedi ki...

Yalancının mumu yatsıya kadar! mış ya Gülsen Hocam ben bu yatsı vaktine de inanmıyorum artık. Hiç gelmeyen, oyalayan bir vakit..
Artık din ucubelerini de sorgulamak istemiyorum. Neden bu ucubelerin arkasına takılıp şak şak alkışladıklarını da!
Sorguladıkca insandan nefret eder oldum. Oysa güzel kalbim vardı benim, çoookkk eskiden!

gülsen VAROL dedi ki...

İnanca olan sitemlerini bu kadar isabetli ve bu kadar nahif anlatışın da yine o güzel kalbin ürünü Gül-izim..

Adsız dedi ki...

feridun
Sevgili Hocam,
Biri bir kelam eder, insanlar bin anlam çıkarır. Yanlış anlaşılmaya lütfen "Delinin birinin kuyuya bir taş atması kabilinden..."
Sosyal bir yaraya parmak basılmış, her türlü yorumlanabilir.
Annem dindardı, babam değildi ama bizi medreseye yolladı "ola ki büyüdüğünüzde islam'ı seçerseniz bizi yönlendirmedi diye beni suçlamayasınız" diyerek. 5 Yıl medrese okudum, kuranlar hatmettim.
Babam, kendi yolunu da öğretti bize. "Saf, berrak, duru" olmanın yetebileceğini...
Aslolanın bu olduğunu anladığımda yaşım kaçtı bilmiyorum ama o günden sonra Din denen Tabuyu yıktım.
Sağ olsun bu iktidar az-biraz kalan kırıntılarımı da bunlar süpürüp attılar, o kadar rahatım ki...
Bu arada öğretmenlerimin bana/bize tanımlarken yaptıkları açıklamaları da sorgulamaya başlayacağım galiba :)
Sevgiler...

gülsen VAROL dedi ki...

İnsanların kelamdan anlam çıkartmasına bayılırım ben sevgili Feridun. Kişilerin fikirlerine saygı duymak o fikri kabullenmek anlamı taşımadığından ve özgür fikirlere duyduğun saygıdan, ayrıca fikir sahibi olabilmenin bile bir ayrıcalık haline geldiği günümüzde milleti dininden soğutanlara verilemeyen cevabın kalmayacağını görmekten mutluyum. Tek dikkat ettiğim ve edilmesini istediğim şey, o çizgide durabilmeyi başarabilmek. Bizler buna haddi aşmamak deriz..

nihansu dedi ki...

Ben yine babanızın anlattığı, yaşattığı anlamdaki dini düşünmek istiyorum yine. Oysaki saf duyguların bu en hassas konuya alet edildiği ve buna maalesef inanan bir topluluk var. Çoğunlukla aklını yitirmiş toplumların uyuşturucusu oluyor böylesi duygu sömürüleri...ve böyle zamanlarda Aziz Nesin'i anmadan duramıyorum.

Recep Altun dedi ki...

Merhabalar.

Abdestli namazlı rahmetli annem de bir gün bana "ben artık inanmıyorum" demişti. Onun bu söylemini o zaman, 12 yaşında zihinsel engelli kız kardeşime bağlamıştım. Ama rahmetli oluncaya kadar ibadetlerini hiç aksatmadan devam ettirmişti. İlan ve tebliğ edildiği günden beri hep suistimal edilmiş, çıkar ve menfaatler için kullanılmış, Ama ben hala ümitvarım.

Selam ve dualarımla.

gülsen VAROL dedi ki...

Allaha inanmanın, bilime, ilme, ruha, insana, doğaya, yaradılışa inanmak olduğunu kabul ettim ben. Tanrının beni duyduğuna inandım.. konuşmasam da! Dini telkinlerin pek çoğunun insanları (o devirde) (aslında her devirde)hizaya sokabilmek için yazılan bir masal olduğuna inanışım gibi.. Her aklı başında olan ve mantığı çalışan her kişinin de böyle bir inanışa sahip olmasını dilediğim gibi Recep bey. İnanışlara sonsuz saygılıyım. Ama, inanışları olduğu zannedilen insanların icraatlarına asla!

gülsen VAROL dedi ki...

Hacı babamızın yetiştirdiği biz tüm kardeşlerin, mükemmel eğitilmiş ve Allah inancı güçlü olan, kişilik sahibi evlatlar olarak yetişmemizi anlatmaya çalıştım Nihan.. Ve bir cümlene takılı kaldım, evet.. ahlak yoksunu insanların bir anlamda uyuşturucusu oluyor din.. Ve bunun farkında olanlar bunu muhteşem kullanıyor ellerindeki kuranı sallaya sallaya..

Recep Altun dedi ki...

Merhabalar Gülsen Hanım.

"İnanışlara sonsuz saygılıyım. Ama, inanışları olduğu zannedilen insanların icraatlarına asla!" Hemfikiriz.

Selam ve dualarımla.

Akgül Çubukçu dedi ki...

Gülsen hocam, İnsanoğlunun, acımasız yaşam koşulları içinde, manevi olarak kendisini koruyan, gözeten üstün bir güce, bir "Yaradan'a" inanmaya ihtiyacı olmuş hep. Aslında yaşamı sürdürmeye yönelik her eylem gibi inanmak da bir ihtiyaç. İnsanın zayıf noktalarından biri, belki de en derini bu. O yüzden en çok da suistimal edileni. Günümüzde, bazı kesimlerce "mütedeyyin" insanlara uygulanan bu inanma yozlaşmasını ve elîm sonuçlarını o kadar güzel ortaya koymuşsunuz ki bu yazınızda ve cevaplarınızda, "Gülsen hocam olaya yine otopsi yapmış" diye düşünerek, çok keyifle okudum. :))

Yüreğinize, aklınıza sağlık, sevgilerimle...

gülsen VAROL dedi ki...

Akgül yine sonsuz bir keyifle okuduğum yorumunu kahkahalarla bitirmeme sebep olsun.. sen çok yaşa!.. Bugüne kadar iyi kötü beğenen beğenmeyen takdir eden aba altından sopa gösteren pek çok değişik ve çeşitli yorumlar aldım. Ama yazılarım için "otopsi" yaptığımı söyleyen ilk sen oldun.. O nedenle keyifle güldüm...Tespitlerine hayranım ...