Aradığı kitabı ve kitaptaki sayfayı bulana kadar, kızların pek çoğu kıkırdamaya, eller gözler oynamaya başlamıştı.... ki, öğretmenimiz bir şiir okumaya başladı.
Birden... Flaş patlamış gibi bir etkisi oldu!. Çakan bir şimşeğin akabinde duyulan o muhteşem sesi duymuştuk sanki.. Büyüleyici.. Esir alan... Koruyan.. Hükmeden, seven, müşfik, hoyrat!.. "Annabel Lee" idi okuduğu şiir.. 'Çok çok seneler önce.... sen çocuk.. ben çocuk.. o deniz ülkesinde" diye başlamıştı..
Birden... Flaş patlamış gibi bir etkisi oldu!. Çakan bir şimşeğin akabinde duyulan o muhteşem sesi duymuştuk sanki.. Büyüleyici.. Esir alan... Koruyan.. Hükmeden, seven, müşfik, hoyrat!.. "Annabel Lee" idi okuduğu şiir.. 'Çok çok seneler önce.... sen çocuk.. ben çocuk.. o deniz ülkesinde" diye başlamıştı..
Tıpkı bir kumsalda ayakta dururken, bir dalganın insanı hiç sarsmadan olanca gücü ile vurup geri çekilişindeki, ayaklar altında oluşan o boşalmanın sarsıcı etkisiyle tanıştım.
16 yaşında, aşık olunmadan da bir erkeğe hayran olunabileceğini, bunun da sadece duygulara hitap edilmesi ile mümkün olabileceğini öğrendim..
Gittikçe uzaklaşan bir gök gürültüsünün nasıl şiire dönüştüğünü ve mevcut 14 kızı nasıl şaşkına ve bir anlamda kuzuya çevirişini hayretle izlemiştim..
Dersin sonlarına doğru,“sevdiğinizi neyin içinde saklamak istersiniz?." diye garip bir soru sormuştu.. ve hemen devam edip, "onun resmini yapın beyninize ve sizi terketmesini istemediklerinizi onun içine koyup saklayın” demişti o ilk dersinde..
Dersin sonlarına doğru,“sevdiğinizi neyin içinde saklamak istersiniz?." diye garip bir soru sormuştu.. ve hemen devam edip, "onun resmini yapın beyninize ve sizi terketmesini istemediklerinizi onun içine koyup saklayın” demişti o ilk dersinde..
Aman ne kıkırdamıştık!!.. Yatakhanede günlerce kimleri nelerin içinde saklayacağımızın kahkalarla dolu sohbetleri yapılmıştı!.
Çok sonraları, yaptığı bir yazılıda, son soru, “beyninize yaptığınız resim ne?” olmuştu. “Tabut” yazan salak da olmuştu “kafes” yazan sadist(!) de.. herkes bir şeyler uydurup karalamıştı.. O ana kadar bunu hiç düşünmediğim için, o gün, o soruya “kayık” diye cevap vermiştim..
Ve o günden sonra hafızamdaki o resim, o kayık, zaman zaman su aldı, dibi delindi, küreği kırıldı, boyaları döküldü, çakıllarıma sıkışıp beni soluksuz bıraktı ama hiç batmadı..
İçinde sakladıklarımla hep içimde kaldı!
Aradan 35 yıl geçti..
İstanbul'da bir resim sergisi dönüşü, ressamın minik çadırımsı atölyesinin içinden geçmemiz gerekiyordu.. Saçı başı dağınık bir adamın, kendi sergisinden dönmekte olanlara fırça ve palet uzatıp boş tuvaller üstüne akıllarına gelen bir resim yapmalarını teklif ettiğini gördüm.. O güne kadar okullarımdaki resim derslerim haricinde fırça tuval hele de yağlıboya görmediğim halde, "deneme" isteği ile "öğrenme" azmi bende hep yarış halinde olduğundan, onca reddedenlere karşılık ben uzatılan fırçaları aldım... gösterilen boş bir tuvalin önündeki küçük tabureye oturdum.. ve paletteki yağlı boyalarla tuvale bir kayık resmi yaptım!.
Hayatımda yaptığım ilk ve son yağlıboya resimdi.. "funny" demişti aşağıdaki resmi bitirdiğimde..
Sonra baktım ip zaten incelmiş!. hayâle bile gerek yok dedim içimden. "inceldiği yerden kopsun" !

4 yorum:
Ahh! Gülsen Hocam, çok sevdim ben bu yazıyı... Beyninizdeki resmin bir kayık olması çok ironik. Karaya bağlı ama engin denizde salınan. Özgür ama küreği kırık, çaresiz... Yine de bir tekneye bakınca; boyası solmuş, kırık dökük, küreği kırık da olsa, insana ufka doğru yelken açmayı çağrıştırır. Sanki insan o tekneye atlayıverse koparacaktır tüm bağlarını...
Yine de bir başka bakış açısıyla; sıkı sıkıya tutunmak gerek o ipe, güçlü dalgalara karşı...
Lisedeyken boş derslerde herkes şarkı söylerdi bana şiir okuturlardı. Sınıfın ve benim vazgeçilmezimdi Anabel Lee ve Marya şiirleri.
Gücünüz, sağlığınız, yaşam enerjiniz bol olsun Hocam
Sevgiler
Yazınızın ilk paragrafı beni çok etkileyen bir kitap alıntısına götürdü.
Fakir Baykurt'un Yarım Ekmek kitabında Alman aile oğullarının Türk kız arkadaşına ambalajı içinde bir kitap hediye ederler. Bu bizim kutsal kitabımızdır, mutlaka iyi öğrenmelisin derler. Kız "eyvah beni hırıstiyan mı yapmak istiyorlar" der kitabın ambalajını açar. Kitap Almanca Dili Grameri kitabıdır. "Bu ülkede yaşamak istiyorsan bu kitabı iyi öğrenmelisin"
Yazınızla fazla bağı yok ama aklıma geldi, paylaşayım dedim.
Yazdıklarımın, özellikle kaleme almaya çalıştığım anılarımın, okuyanın hatıralarını kımıldatmasına seviniyorum sevgili Mehmet Bilgehan. Yazdıklarımla bağı yokmuş gibi görünse de.. :)
Ben de bu içten bu doğal ve okunan yazıya bir o kadar da anlam yükleyen yorumunu sevdim Çınarım.. Ne güzel aralamışsın çelişkilerimi.. belki her okuyanın kendi çelişkileri ile benzerlik taşıdığı içindir.. Dileklerin için de sonsuz teşekkürler..
Yorum Gönder